28 Şubat 2011 Pazartesi

Mısır'da konuşan vücütlar... / Çağlar Şavlar

Mısır'da konuşan vücütlar...

12.02.2011 02:49:00
http://www.ikincigrup.com/images/spacer.gif


Mısır'da konuşan vücutlar...
veya
Dünya' ya Obama'nın sözü...

fransız dilbilimci, filozof Jean-Claude Milner, Le Monde ( 05-2-2011 ) gazetesinde yayınlanan söyleşisinde, siyasi eyleminin 'konuşan vücutlar' olduğunu söylüyor; 'Demokrasi herşeyden evvel vücutların özgürlüğü ile başlar. Hareket etme, yüksek sesle konuşma, istediğimiz gibi toplanıp dağılabilme özgürlüğüne sahip vücutlar. Zorunlu minimumuna indirgenen siyasi eylem, konuşan vücutlardan ibarettir. Ve demokrasi, işte bu, bazen kompleks, ne eksik ne fazla, minimuma yaklaşan bir mekanizmadır.'

Milner, Tunus' da gerçekleşen devrimi şiirsel bir benzetme ile anlatıyor; 'Tunus' da ilk birkaç gün içerisinde, tüm çatışmalara rağmen iktidar, şeylerin düzeni gibi değişmez ve sarsılmaz görünüyordu. Sonra, devam edip etmeyeceğini bilemediğimiz, bir an geldi geldi, ve insan vücutları iktidarı ters çevirdiler. Bu insanlar kelimenin en güçlü anlamıyla konuşan bireyler gibi davrandılar. Politika kendi kendine konuştuğu zaman çok güzeldir. Fakat bu çok uzun sürmeyebilir.'

aynı şiiri, Kahire' de Tahrir meydanında toplanan ve 18 gün boyunca direnenler de okudular; bir an geldi, ve insan vücudları koca bir Orta Doğu iktidarını, diktatörünü devirdi. 

'yeni Dünya' şekilleniyor, Obama' nın Haziran 2009 da Kahire'de ilan ettiği 'yeni başlangıç' Orta Doğu' da önce Tunus, sonra da, Mısır da vücud buldu...

herkesin herşeyi hemen hafızasından sildiği, hiç bir şeyin hatırlanmadığı bugün, Barack Obama 23 eylül 2009 da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu' nda 'yeni dünya' başlıklı konuşmasında, Dünya' ya ne sözler vermişmiş, hatırladım;

'sadece 9 aydır görevde bulunuyorum. Başkanlığımın, tüm dünyada büyük beklentiler yarattığının bilincindeyim; Bu beklentleri ben yaratmadım; memnunsuzluklar, farklılıklarımız ve problemlerimiz bu beklentilerin temelini oluşturmaktadır. Aynı zamanda bu beklentiler gerçek bir umudu simgelemekte; değişimin mümkün olduğuna, Amerikanın ise bu umudun gerçek vektörü olduğuna inanıyorlar insanlar. Tüm dünyanın, Amerikaya şüphe ve endişe ile baktığı bir anda iş başına geldim. Bu durum herşeyden evvel ülkemle ilgili bilgi ve algılamaların yanlışlığından kaynaklanıyordu. Bu durumun bir sebebi de güdülen bazı hususi politikalar oldu ve Amerika' nın bazı kritik konularda tek yanlı olarak davrandığı kanısı genellik kazandı. (...) Şimdi ise, sorumluluğum, hepiniz gibi, ülkemin menfaatları doğrultusunda çalışmaktır, ve bunu yaptığım için sizden özür dilememi beklemeyin. Fakat bu 2009 yılında, insanlık tarihinde ilk defa, milletlerin menfaatları birçok ortak yan içermektedirler. Kalbimizde taşıdığımız dinler, insanlar arasında yeni ilişkiler yaratabileceği gibi bölebilir de. Bilim ve teknoloji barış yolunu hem aydınlatabilir hem de karartabilir. Kullandığımız enerji küremizi hem sürdürebilir hem yok edebilir. Nerede olursa olsun, bir tek çocuğun umudunu kırmaya hakkımız yok. (...) hepimiz aynı ortak geleceği paylaşıyoruz. Artık ne farklıklarımızı öne sürme, ne de beraber gerçekleştirmemiz gerekli işi reddetme lüksüne sahip değiliz. (...) tüm dünyanın yeni bir istikamette yürüme zamanı geldi. Ortak menfaatlar ve ortak saygı çerçevesinde bir döneme gimemiz gerekiyor; bunun ise hemen bugün başlaması gerekiyor. Geleceğin sadece sözlerle değil, eylemlerle belirleneceğini biliyoruz. Meselelerimiz söylemlerle hallolmayacak, devamlı çalışmak gerekecek.(...) ABD' yi dünya politikasında tek başına faaliyet göstermekle itham ve tenkit edenler, elleri kolları bağlı olarak, ABD'den tüm meseleleri halletmesini bekleyemezler. (...) Franklin Roosevelt, bakın ne diyordu: ''Dünya barışı bir şahsın, bir partinin veya bir milletin eseri olamaz ...Birkaç büyük veya küçük milletin eseri de olamaz ... Sadece tüm dünyanın işbirliği çabalarına dayanan bir barış olabilir.'' Tüm dünyanın işbirliği çabaları. Bu kelimeler, sadece dünya barışı söz konusu olduğunda değil, hepimizin ortak sorunu sağlık ve refah sorunları söz konusu olduğunda da zihinlerimizde yankılanıyor.(...) Milletler arasında güç ilişkileri hiçbir netice vermez. İçinde bulunduğumuz küreselleşme süreci içerisinde Kuzey ve Güney milletleri arasındaki çelişkilerin bir anlamı kalmadı artık. Bu tür gruplaşmalar, arzu edilen hedeflerin aksine sonuçlar vermekte, gelecekle aramızda duvarlar örmektedirler; hep birlikte yeni koaliyonlar kurmalıyız; değişik inanç, kuzey, güney, batı, doğu gözetmeksizin. (...) Bu hedef bizim.(...) Amerika olarak barış ve refaha kavuşmak istiyorsak, herşeyden evvel tüm dünya milletlerinin eşit hak ve sorumlulukları olduğunu kabul etmek zorundayız. Uluslararası işbirliğinin temel prensibi bu olmalı.(...)  nükleer çoğalmama ve silahsızlanma, barış ve güvenliğin ilerlemesini sağlamak, küremizin korunması, ve halklara saygılı bir dünya ekonomisi. (...) 'Temel İnsan Haklarına, insan onuru ve değerine, erkek ve kadın eşitliğine olan inancımızı yeniden doğrulamak'' derken , BM yasası hepimizi sorumlu kılmaktadır. Bunların içerisinde, söz ve inanç özgürlüğü, ırklar arasındaki eşitlik, kızlar ve kadınların geleceklerini belirleyebilmeleri, bireyin yöneticilerini tenkit edebimesi, ve hukuk müesseselerine güveninin olması, devamlı adına mücadele verilmesi gereken, vazgeçilemez haklar olarak belirmektedirler.(...) Nasıl ki hiçbir millet, başka bir milletin boyunduruğunu kabul etmez ise, hiçbir birey memleketinde adaletsiz bir iktidarın boyunduruğunu kabul etmeye zorlanamaz.(...) Demokrasi asla bir millete dışardan zorla dayatılamaz. Her millet kendi yolunu bulmakla mükelleftir; her ülke, kendi yolunu, halkının kültür ve gelenek dağarcığından hareketle bulacaktır. Ve burada itiraf ediyorum Amerika, geçmişinde, çoğu zaman demokrasi müdafasında son derece taraflı ve seçmeli davrandı. Ama bundan böyle, Amerika yukarda bahsettiğim evrensel prensiplerin savunucusu olacak ve halkların kaderlerini tayin etme haklarına saygı göstermeyi vazife addedecektir. Uzun yıllar dünyanın dört köşesinde savaştıktan sonra, artık Amerikalılar sebep oldukları acıların idrakine varmış bulunuyorlar, bundan böyle dünya vatandaşı ve sadece insanlık üyesi olmayı arzuluyorlar.(...) ( B.Obama, BM Genel Kurulu, 23-9-2009 )
Barack Obama' yı 2008 yılında Dünya' ya, ABD iç dinamikleri ve 21.yüzyılın değişim rüzgarı hediye etti; çok zor bir 2 sene geçirdi; ekonomik kriz, Irak, Afganistan; çoğu zaman unutuyoruz, neo-con'ların savunma bakanı Robert Gates, hâlâ orada duruyor; şahinler Orta Doğu' da 'yeni dünya' kurulurken, Obama' ya hiç yardım etmediler; aksi istikamete epeyce estiler; Obama, ihtimal tereddüt içinde olmasına karşılık, konuşmalarını hatırlayalım; Obama gibi durdu; Mısır da, 'değişim, hemen değişim ve gerçek bir demokrasi' ısrarından vazgeçmedi...

dün akşam, Orta Doğu'da 'tarihin yazıldığını zamana' şahitlik ettiğimizi Dünya'ya söylüyordu;(...) Mısır artık hiçbir zaman aynı olmayacak; bu değişim, Mısır’ın dönüşümünün son noktası değil, başlangıcı olacak; önümüzde zorlu günlerin olacağına eminim. Mısırlılar 'gerçek demokrasiden daha az olanını kabul etmeyeceklerini' gösterdi. (...)

Obama 2009 Nobel Barış ödülünü ancak dün akşam hak etti; o harika retoriği dün akşam Kahire Tahrir meydanında vücud oldu...

işte, o 'konuşan vücutlar, değişim, yeni dünya', bu defa da, 2012 ABD başkanlık seçimlerinde Obama' ya el verecekler ve cumhuriyetçiler, tea party vs...yenilecek...

çünkü 'yeni dünya' nın bir 4 yıl daha Obama' ya ihtiyacı var...

12-2-2011

Hiç yorum yok: