23 Şubat 2011 Çarşamba

Eser KARAKAŞ - Global kampüs ve biz


Önce global kampüs meselesine gireceğim ama hemen arkasından da, maalesef şeytan dürtüyor, “biz” meselesine geleceğim.
22 Ocak tarihli ingilizlerin ünlü haftalık The Economist dergisi “Global liderler özel raporu” başlıklı bir ek yayınladı; bu Raporun bir yerinde de “Glabal kampüs” başlıklı bir yazı var, bizim “ulusalcı eğitimcilerin(!!!)” mutlaka okuması gereken bir yazı.
Yazı çok kısa bir yazı, klasik bir “The Economist” yazısı ama kapsama alanı çok geniş, verdiği sayılar çok etkileyici, kaynak olarak da Ben Wildavsky’nin “Büyük beyin ırkı” başlıklı kitabını gösteriyor.
Önemli ve başarılı üniversitelerin dünyayı yeniden şekillendirdikleri savıyla başlıyor yazı ve hemen arkasından da 21. Yüzyılın en hırslı öğrencilerinin artık ulusal sınırlar içinde kalan bir öğretimle yetinmediklerini, mutlaka küresel, global bir öğretim peşinde olduklarını öne sürüyor.
Global öğretim peşinde koşan öğrencilerin yüzde 19’u ingilizce konuşulan ülkeleri, özellikle de ABD ve İngiltere’yi tercih ediyorlar.
ABD ve İngiltere’yi arkadan, ama epey arkadan Fransa ve Almanya izliyor ama ABD ve İngiltere üniversitelerine dünyanın her yerinden öğrenci gelirken, örneğin Fransa üniversitelerine gelen yabancı öğrenciler Avrupa ve özellikle de Afrika’daki eski fransız sömürgeleri kökenli.
Kendi ülkeleri dışında doktora yapan öğrencilerin üçte ikisi ABD’yi tercih ediyor; ABD’de iktisat ve bilgisayar doktorası yapanların yüzde 65’i, fizik doktorası yapanların yüzde 56’sı, matematik doktorası yapanların da yüzde 55’i yabancı öğrenci ve bu dört dal en ağır doktora programları olarak sayılıyorlar.
ABD’nin ünlü MIT’i (Massachussets Teknoloji Enstitüsü) ile ilgili aktarılan bilgiler de, üniversite-sanayi işbirliği, mezunların davranışları konusundaki örnekler de çok ilginç.
Bir vakfın yaptığı araştırmalar MIT mezunlarının 25 bin 800 halen çalışan firma kurduklarını, bu firmaların 3.3 milyon kişi istihdam ettiklerini ve senelik cirolarının da 2.2 trilyon doları aştığını ortaya koyuyor ve bu bilgiler büyük üniversitelerin nasıl bir girişimci kültürü ürettiğini göstermek için sunuluyor.
Başta MIT olmak üzere, büyük üniversitelerin kamu kaynaığı da kullandıklarını ama asla bu kaynağı temel almadıklarını ifade eden yazı, MIT’in yeni kurduğu bir enerji merkezine üç yüz milyon dolar fon bulabildiğine işaret ediyor.
Bu büyük ve başarılı üniversitelerin en önemli özelliklerinden biri de ağırlıklı olarak sezgiye dayalı yatırımlarının doğru çıkması; bir MIT araştırmacısı yirminci yüzyılda, sonuçlarını çok net de öngöremeden, mühendislik ve fizik dallarının kesişimine yatırım yapıldığını ve ortaya elektronik biliminin çıktığını, 21. Yüzyıl için de mühendislik ve biyoloji bilimlerinin kesişim alanına büyük kaynak ayırdıklarını ifade ediyor ve kanser gibi hastalıkların kalıcı çözümünün buradan geçtiğini düşündüğünü söylüyor.
Bu arada internet aracılığıyla üniversite derslerinin her noktasının topluma açık olduğunu ve bu hizmetin yürürlüğü girdiği 2002 senesinden günümüze yetmiş milyon kişinin, üniversite öğrencisi olmaksızın MIT derslerinin ders notlarına, kaynaklarına, kitaplarına her şeyine ücretsiz rahatça ulaştığı ve bu sayının halen MIT’te okuyan öğrenci sayısının yaklaşık yedi bin katı olduğu belirtiliyor; üniversitenin kamusal hizmeti bu olsa gerek (E.K.).
Büyük ABD üniversitelerinin son senelerde en popüler çalışma alanları Çin’in kentleşme, Hindistan’ın fakirlikle mücadele gibi konuları; dışa açık üniversite de yine bu olsa gerek (E.K.).
Büyük, global üniversitelerin temel ilgi alanları, yönelimleri biraz böyle; bizde ise hala yükseköğretimde yasal düzeyde türban yasağı sürüyor, Atatürk ilkeleri gibi bir endoktrinasyon dersi hala okutuluyor ve en önemlisi koca koca profesörler “ulusal bilim, ulusal üniversite” gibi sloganlarla ortaya çıkıyorlar.
“Global kampüs” o ise, “biz” de galiba buyuz; biraz türban yasağı, bolca Atatürkçülük.
Gerisi hikaye.


Hiç yorum yok: