23 Şubat 2011 Çarşamba

Eser KARAKAŞ - Sevsinler bu baroları


1 Şubat Salı günü Hürriyet gazetesinde 24 baronun, içlerinde maalesef İstanbul Barosu da var, “Demokrasi ve Hukuk Devleti için Kamuoyuna Duyuru: ÇOK GEÇ OLMADAN” başlıklı tam sahife bir ilanını gördük.
İlan ya da duyurunun amacı Yargıtay ve Danıştay’da üye ve daire sayısını artıran, Yargıtay’ı yeniden yapılandıran bir kanun tasarısını eleştirmek.
Söz konusu 24 baro bu kanunla yargının da yürütmeye bağlanacağını ve böylece hukuk devletinin ve demokrasinin sonlanacağını öne sürüyorlar.
Bu yazıda bu tartışmaya girmek istemiyorum.
Daha ziyade ön plana çıkartmak istediğim nokta bu baroların geçmiş hukuk devleti ve demokrasi performansları.
Bugün öne sürdükleri iddianın ciddiye alınabilmesi için kuruluşların geçmişte mesleklerine, hukuka, hukuk devleti kavramına ihanet etmemiş olmaları çok önemli.
Aksi durumda bu bildiri ve yayınlandığı gazete kağıdı başka amaçlar, mesela temizlik  için kullanılabilir.  
Aşağıda yakın, çok yakın tarihimize ilişkin bazı gün ve olayları hatırlatacağım.
Bu baroların, yöneticilerinin, bu yönetimlere oy veren avukatların bu tarihlerde nasıl tepkiler verdiklerini doğrusu çok merak ediyorum; bu konularda beni aydınlatan olursa sevinirim.
Başlayalım, tek tek, numaralayarak gidelim.
1- 27 Nisan muhtırası hemen ertesinde bu barolar ve yöneticileri bu muhtıraya karşı çıkıp, bu berbat muhtıra metninin hukuk devletine ve demokrasiye, yani cumhuriyet kavramına ihanet olduğunu gazete ilanlarıyla açıkladılar mı?
2- Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararını eleştirdiler mi? Yargı kararlarının uygulanma zorunluluğu olduğunu, herkesi bağladığını ama eleştirilemez olmadığını en iyi herhalde bu avukat arkadaşlarımız bilmezler mi?
3- Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararı öncesi dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın “bu karar böyle çıkmaz ise kaos olur” sözünü eleştirdiler, sahife sahife gazete ilanları verdiler mi?
4- Yargıtay’ın o korkunç “Hrant Dink” kararı sonrası bu aynı arkadaşlar nasıl tepki gösterdiler?
5- Bu baroların mensupları, yönetimleri yoksa yargının ya da askerin eleştirilemeyeceğini, sadece seçilmişlerin mi eleştiriye konu olabileceklerini düşünüyorlar?
6- Dönemin Genelkurmay Başkanı Sayın Yaşar Büyükanıt Şemdinli davası sanıkları olan iki uzman çavuş için, “ben onları tanırım, iyi çocuklardır” dediğinde nasıl tepkiler verdiler?
7- Bir orgeneralin iki uzman çavuşu hangi bağlantılarla tanıdığını düşündüler mi?
8- 1 Şubat tarihli bu ilanın, duyurunun altında imzası olan Bolu Barosu, Bolu’da, Bolu Expres gazetesinin bir yazarının (!) “bundan sonra öldürülen her asker için aşağıdaki isimlerden beşini de biz öldürelim” ifadesini ifade özgürlüğü gören Bolu’dan çıkan bir yargı kararı karşısında ne dediler?
9- Bu baroların yönetimleri Bitlis’in Mutki ilçesinde topraktan fışkıran kemikler konusunda ne düşünüyorlar? Bu konuda neden bir gazete ilanı vermeyi düşünmüyorlar?
10- Bu barolar Ergenekon davası sanığı Arif Doğan’ın açıklamaları karşısında sessiz kalan Genelkurmay’ı neden bir açıklamaya çağırmıyorlar?
Bu listeyi sonsuza kadar uzatmak mümkün.
Benim bu konudan anladığım, söz konusu baroların yönetiminin karşı çıktığı yegane şeyin seçilmişlerin yapmaya çalıştıkları ama kendilerinin beğenmediği düzenlemeler olduğu.
Sıkı mı, öyle Anayasa Mahkemesi’ni, Yargıtay’ı, Danıştay’ı, TSK’yı eleştirmek.
27 Nisan muhtırasında ellerini ovuşturan, sonra Yargıtay’ın daire sayısı arttırılırken “hukuk devleti elden gidiyor” diyen hukukçular ve onların barolarıyla karşı karşıyayız.

Hiç yorum yok: