23 Şubat 2011 Çarşamba

Eser KARAKAŞ - Yüksek yargıya bir ders daha



Yüksek yargıya ilişkin bir dizi yasal değişiklik gündemde.
Bu nedenden de yüksek yargı mensupları, en başta da Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi başkanları her gün gazetelere demeçler veriyorlar.
Çok teknik, çetrefil konuları kamuoyu önünde tartışıyorlar.
Bu arada da Anayasa Mahkemesi’ne tanınan bireysel başvuru hakkını da tartışıyorlar.
AİHM’e giden dosya sayısının kabarıklığını, bu nedenden Anayasa Mahkemesi’ne gidecek bireysel başvuru sayısı nedeniyle ortaya çıkacak teknik ve hiyerarşik sorunları da tartışıyorlar.
ANCAK, EN TEMEL KONUYU, YÜKSEK YARGININ KARAR KALİTESİNİ TARTIŞMIYORLAR.
Yargının ortalama karar düzeyi, hele yüksek yargının kararları çağdaş standartların çok altında.
Yüksek yargının karar kalitesini ölçmenin bir tartısı, yöntemi var mı?
Yüksek yargımızın kararlarının kalitesinin çağdaş standartların neresinde olduğunu saptamak mümkün mü.
Evet var, evet mümkün.
Ama, nedense bu konu, bizim sözde ulusalcı yüksek yargıçlarımız tarafından hiç dile getirilmiyor.  
İki gün önce, Cuma günü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2010 senelik raporunu yayınladı.
2010 senesinde, evet sadece bir yıl içinde Türkiye 228 davada mahkumiyet almış, bizim yücelerin yücesi yüksek yargımızın verdiği kararlarda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin en azından bir maddesinin ihlal edildiği kararına varılmış.
Bunların 10 tanesi yaşam hakkının ihlalinden, 32 tanesi insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleden, seksen tanesi özgürlük ve güvenlik hakkının, 19 tanesi ifade özgürlüğünün ihlalinden verilmiş; diğerlerini aktarmıyorum; Hrant Dink kararı bunlara dahil.
AİHM’in bu kararları çok büyük ağırlıkla yücelerin yücesi yüksek yargımızın nihai kararları üzerine verilmiş.
Karşımızda yücelerin yücesi için bir utanç tablosu var.
Bari millet adına karar verdiklerini söylemesinler, bendeniz milletin bir ferdi olarak bundan rahatsızlık duyuyorum.
2010’da en fazla mahkumiyet kararı yine bizim “güzel ve yalnız ülkemiz” için çıkmış.
2010’da İspanya aleyhine sadece altı karar çıkmış; dördü adil yargılanma hakkının ihlalinden.
Mahkeme’nin sürekli olduğu tarih 1998’den (tek mahkeme) 2010’a kadar ise Türkiye aleyhine yapılan başvuruların 3113’ü Mahkeme tarafından kabul edilmiş.
Aynı süre içinde İspanya aleyhine açılan davaların sadece 85’i Mahkeme tarafından kabul görmüş.
Sizce bu utanç tablosunun sorumlusu kim?
İspanya’da, özellikle yüksek yargı düzeyinde yargıç gibi yargıçlar var, kararlarında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni esas alıyorlar, meseleler İspanya içinde Avrupa standartlarında çözülüyor.
Bizim yücelerin yücesi yüksek yargımızın mensupları, Anayasamızın 90. maddesini yok varsayıyorlar, anayasa suçu işliyorlar, geri, demode bir kapalı toplum ideolojisi doğrultusunda kararlar üretiyorlar, Türkiye’nin AİHM’de sürekli mahkumiyetine neden oluyorlar.
Bir de kendilerine utanmadan, sıkılmadan, yüzleri kızarmadan “çağdaş sıfatını” yakıştırıyorlar.
AİHM yargıçları da eninde sonunda bizimkilerin meslektaşı; onlardan bu kadar ders almaktan sıkılmadılar mı, çok merak ediyorum

Hiç yorum yok: