23 Şubat 2011 Çarşamba

Murat Belge - Anayasa değişikliği (1)

TÜRKİYE'NİN HALLERİ 05.02.2011
Murat Belge
Anayasa değişikliği (1)
Anayasa tartışmasına girmemize daha epey zaman var: Seçim olacak, onun sonuçlarına göre AKP tasarladığı prosedürlerden birini yürürlüğe sokacak –ya da sokmayacak. Ama daha şimdiden, “Biz biliriz, biz karar veririz” izlenimi bırakan bir tavırları var, hiç değilse bazılarının.
Konu açılacak olduğunda da, “başkanlık sistemi” gibi bir şeyler konuşuyoruz. Böyle bir şey çeşitli nedenlerle ilginç ve önemli olabilir, ama Türkiye’de “anayasa” dendiğinde benim ilgimi öncelikle çeken konu o değil. Ne demek istediğimi, bir iki temayı açarak anlatmaya çalışacağım.
Birincisi, “82 Anayasası” dediğimiz mahut metin hakkında. Bu ana yasakname yürürlüğe girdiğinden beri (aslında daha hazırlanmaya başlamasından beri) bir eleştiri nesnesi oldu. Yapan ve yaptıranlardan başka beğeneni duymadım. Bir süre (hazırlık sırasında) AP’liler gidişattan çok şikâyetçi değillerdi, çünkü 27 Mayıs’ın onları çok rahatsız eden Anayasası’na karşılık bunda Yürütme’nin önünü açan bir karakter görmüşlerdi; özgürleştiren değil, özgürlük kısıtlayan bir Anayasa’ydı (tabii bu da iyiydi). Ama “geçici maddeler” belli olunca. AP’liler de “böyle şey olmaz” diye ayaklanmışlardı.
Dolayısıyla denebilir ki 82 Anayasası bizim memlekette ender görülür bir şey yaptı: geniş bir konsensus yarattı. Normal olarak düşüncesi uyuşmayacak kesimler, fiilen toplumda herkes, “Bu çok kötü bir Anayasa” dedi. Yaptıranlar bile, bunu “demokratik”tir filan diye savunmadılar. Mealen, “Siz buna müstahaktınız, biz de bunu yaptık” anlamına gelecek cümlelerle savundular eserlerini.
Tabii Türkiye, eşi menendi zor bulunur bir çelişkiler diyarı: kötülüğü üzerinde eşi görülmemiş bu Anayasa referandumda yüzde 95 dolaylarında onayla geçti.
Evren’in “‘hayır’ derseniz oturur yenisini yaparız” tehdidinin bunda payı olduğu söyleniyor. Olabilir. 12 Eylül rejimi çok müthiş bir terör rejimiydi. Ama öyleyse, bu olay, Türkiye’de çok yaygın kabul gören, “Hele şimdi şöyle yapalım da, sonra bakarız, düzeltiriz” tavrının ne kadar sakat bir felsefeye dayandığını da sergiliyor. O an önemli olan, askerleri göndermekti. Onları selâmetledikten sonra, felâketi de düzeltirdik.
Ondan sonra bilmem kaç kere anayasa değişikliği, “düzeltme”si oldu. Ama Anayasa da Anayasa’ymış, “bana mısın” demiyor. Kimbilir kaçıncı düzeltmeden sonra, “değiştirilmesi teklif edilemez madde”leri ve daha tonla teferruatıyla, kaya gibi duruyor ve normal bir hayatı önlüyor.
“Sonra düzeltiriz” felsefesi böyle bir şey.
O yüksek oranla geçmiş olması bir şey. İşte, söylüyoruz, “Adamlar gitsin de, düzeltiriz” diye bir “akıl yürütme biçimi” sözkonusuydu. Doğru, yanlış, bir “akıl” yürütme çabası...
Bundan sonrası bana daha dehşetli görünüyor. Bunun adı “82” Anayasası. Bunları 2011’de konuşuyoruz. Otuz yıl gibi bir şey... Otuz yıldır hâlâ herkes şikâyetçi, lehine laf eden, “Şurası da iyidir” diyen kimse yok, ama otuz yıldır burada, otuz yıldır “bizim Anayasa’mız”! Bu nasıl oluyor? Bu da son derece şaşırtıcı bir şey değil mi?
Evet, bilmem kaç kere “revizyon”dan geçti, orası burası değişti, ama onların hepsi birtakım ayrıntılardı. Bir anayasanın bulunduğu toplumu da tanımlayan özü denecek yerde değişen bir şey olmadı. “Baskıcı”, “tıkayıcı”, “durdurucu” bir metin, bu felsefe üstünde duran bir metindir bu. Demek ki bizim bundan ciddi bir şikâyetimiz olmadı. Demek ki Evren & Co. Haklıydı: bize uygun bir Anayasa yapmışlardı. Anayasa “gerçekçi”ydi.
Ama şimdi “değişim” ciddi gibi görünüyor. Hâlâ kavgasını ettiğimiz “kısmî” değişiklikler bile çok önemliydi, çünkü daha öncekiler gibi ayrıntılardan çok, 82 Anayasası’nın “anafikri”ne dokunuyorlardı. Şimdi de, dediğim gibi, çapı ve derinliği muhtemelen seçim sonuçlarına ve oluşacak Meclis’in yapısına göre belirlenecek yeni değişiklikler gelecek.
Peki, ne oldu da buraya geldik? Otuz yıldır hakkında sonsuz homurdanıp değiştirme konusunda hiçbir ciddi somut adım atamadığımız bu Anayasa, şimdi ne oldu da, değişme sürecine girdi?
Bugün ancak bu “soru”ya kadar gelebildim. Cevabını da (kendi düşürebildiğim “cevap”) tek bir yazıda özetleyebileceğimi sanmıyorum. Ama deneyeceğiz.

Hiç yorum yok: