30 Kasım 2010 Salı

Eser KARAKAŞ -Hukuk devleti alakart tüketilemez

 ekarakas@stargazete.com







Türkiye’nin en büyük ihtiyacı normalleşmedir.

Normalleşme demek; küresel ekonomiyle uyumlu, tüm kurum ve kurallarıyla işleyen, dışa açık piyasa ekonomisi, batı standartlarında demokrasi ve laiklik, Avrupa Konseyi standartlarında da hukuk devletidir.

Hukuk devleti, demokrasi, piyasa ekonomisi “ alakart (a la carte)” tüketilebilecek bir birliktelik değil.

Başka bir ifadeyle de listeden bir bölümü seçmek, başka bir bölümü istememek mümkün değil.

Yine başka bir ifadeyle hukuk devleti, demokrasi, piyasa ekonomisi bir “mönü (menu)”dür.

Çağdaşlık, gerçek çağdaşlık hukuk devleti, demokrasi ve piyasa ekonomisinin bir bütün olarak, AB standartlarında yaşama geçirilmesi, uygulanmasıdır.

Dün (Çarşamba) yaşanan üç generalin açığa alınması ve söz konusu üç generalin AYİM’e (Askeri Yüksek İdare Mahkemesi/Danıştay) başvurusu yukarıda normalleşme adıyla tanımlamaya çalıştığım çerçevenin neden ülkemiz için en önemli konu olduğunun en bariz kanıtıdır.

Meseleye yakından, detaylı bir biçimde, konu konu bakmaya çalışalım, ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır kanısındayım.

Birinci konu: İçişleri Bakanı’nın, Milli Savunma Bakanı’nın dünkü açığa alma işlemi, yanılmıyorsam, Cumhuriyet tarihinde bir ilk.

Sadece bu “ilk olma” keyfiyeti bile ülkemizin neden normalleşmeye çok yoğun ihtiyaç duyduğunun en büyük göstergesi.

Cumhuriyet tarihi, özellikle 1957-58 sonrası, asker bürokratlar arasında, görev tanımlarıyla uyuşması olanaksız eylemlerin, girişimlerin, demeçlerin çok arttığı ama maalesef olağan karşılanabildiği bir sürece tekabül ediyor.

Askerlik mesleğinin evrensel tanımıyla uyuşmayan eylem ve ifadelerin sahiplerine senelerdir uygulanması gereken bir idari tasarrufun uygulan(a)mamış olması Cumhuriyet’imiz için büyük bir nakisa.

Çok yakın tarihimizde, 28 Şubat kepazeliğinde, 27 Nisan skandalında, son Çankaya boykotu komedisi nedeniyle uygulanması gereken bir idari tasarrufun ancak bugün uygulanıyor oluşunu da hukuk devleti adına memnuniyetle karşılamak gerekiyor.

İkinci konu: Kendine sosyal demokrat diyebilen bir siyasal partinin, CHP’nin, siyasi iradenin bir idari tasarrufu karşısında verdiği tepki de daha hala normalleşme sürecinin çok uzağında olduğumuzun ikinci kanıtı. MHP sözcüleri de, siyaseten, bu tasarrufa doğrudan karşı çıkamaz iken, meseleye dolaylı muhalefet edebilmekte, mesela anlamsız bir biçimde, neden başka memurları da görevden almıyorsunuz gibi sorular sorabilmektedirler. Başka memurlar hakkında da benzer idari tasarruflar gerekiyorsa, bu konu her gün gündeme getirilebilir ama üç generalin açığa alınması ile ilişkilendirilemez.

Üçüncü konu: 12 Eylül referandumu sürecinde “yetmez ama evet” çizgisinin ne kadar doğru bir çizgi olduğu bugün daha iyi anlaşılmaktadır (anlamak isteyenler için). Açığa alınan üç general anayasal bir müessese olan AYİM’e başvurmuş bulunmaktadırlar; şayet AYİM yürütmeyi durdurma kararı alır ya da işlemi iptal ederse söz konusu üç general Aralık ayı itibariyle bir üst rütbeye terfi edebileceklerdir. AYİM Anayasa’nın 157. Maddesinde ifadesini bulmakta ve ilginç bir biçimde mahkemede hukukçu olmayan subaylar da bulunabilmekte ve bizler de bu mahkemeden “hukuk üretimi” bekleyebilmekteyiz (!). 12 Eylül referandum paketine çift başlı yargının tümüyle kaldırılması konusu neden dahil edilmemiştir, bu konu bugün daha da önem kazanmış bulunmaktadır. Siyasal iktidara bir kez daha hatırlatılır.

Yazının başında belirttiğim gibi hukuk devleti alakart tüketilemez; tüketilmek istenirse, yani bir noktada standart yükseltelim ama başka konuya ilişmeyelim denirse ortaya hukuk devleti ve demokrasi açısından skandal niteliğinde sonuçlar çıkabilmektedir.

AYİM kararını bir bekleyelim bakalım, ne demek istediğim muhtemelen daha iyi anlaşılacaktır

Hiç yorum yok: