30 Kasım 2010 Salı

Mehmet ALTAN - Gölgeli alan

 mehmetaltan@stargazete.com


Siyasi partilerin grup konuşmalarındaki “füze kalkanı” atışmaları... CHP-BDP seçim ittifakı muhabbeti... Toplarla Güney Kore’yi döven Kuzey Kore... Yaşamı karartılmak istenen Pınar Selek’in...

...12 yıldır süren davasında gelinen ürkütücü son durum. Ve sadece bir tek güne sığan onca gelişme...

***

İzlesen de izlemesen de bir türlü kendi temel yapısal konularını tartışma noktasına gelemeyen bir ülke gündemi...

Örneğin eğitim ve öğrenim sistemi dünya kalitesinde olmayan bir ülkenin geleceği nedir?

Dünya sıralamalarında yeri olmayan liseler ve üniversiteler ile ne kadar iddialı olunabilir?

Evet, bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü...

Ama... Geniş çaplı bir araştırma birçok öğretmenin öğretmen olduğuna pişman olduğunu; ekonomik koşulların geçimlerini sağlamaya yetmediğini, borç içinde yaşayan öğretmenlerin çıkış yolunu ise şans oyunlarında gördüğünü ortaya koyuyor...

Gerçekten OECD raporu da, Avrupalı meslektaşlarından iki yüz saat daha fazla çalışmalarına rağmen çok daha düşük ücretler aldıklarını vurgulamakta... Peki neden?

Aslında, dünyada 5 Ekim’de kutlanan “Öğretmenler Günü”nü, askeri rejim komutuyla 24 Kasım’da kutlayan ve buna hiç bir demokratik tepki göstermeyen öğretmenin “maaşının” da yetersiz olması son derece normal değil mi?

Gene... Gelişmiş, donanımlı, yetenekli bir insan, üstelik bir de öğretmense, neden “çok çalışıp, az maaş” almaya razı olur? Herhalde kendine güvenmiyor, kendini yetersiz buluyor, kendini donanımsız hissediyor ise... Galiba sorunun kökenini biraz da buralarda aramak gerek...

Türkiye’de 600 bin öğretmen var ama biz layık olduğumuz sıçramayı 600 bin öğretmene rağmen yapamıyoruz... Çünkü sistem hep söylediğim gibi öğretmeni “entelektüellikten” koparıp “memurlaştırmış”... Nitelikli bir öğretmen tonla para kazanabilecekken neredeyse şans oyunlarından topluca medet umulması da bunu göstermiyor mu?

***

Üstelik... Benim bunu kanıtlayan çok daha somut örneklerim de var.

Çeyrek asırdır liseden üniversiteye gelen öğrencilere “integral” hesaplarının ne işe yaradığını, kim tarafından bulunduğunu, “aldıkları eğitimin” niteliklerini daha derinlemesine görmeleri için sorarım... “İntegral hesapları” bizim liselerde adeta anlaşılmadan ezberlenecek, sonra da ilk fırsatta unutulacak lüzumsuz eşya cinsinden görülür...

Çünkü lise öğretmenleri “integral hesaplarını” bir daha unutamayacağımız bir lezzet ve bütünlük içinde anlatmaz... Başlangıcı ve sonucu olmayan bir anlamsız detay olarak nakleder ve bilinmeyen bir dil okur gibi bunun ezberlenmesini ister...

Hâlbuki... Diferansiyel, integral hesabı, Sanayi Dönemi’nin muhteşem buluşlarından biridir.

Dünyayı çok daha iyi anlamaya ve dolayısıyla çok daha iyi ölçmeye yarar. Bir gezegenin verilen bir süre içinde aldığı yolu... Üzerinde yaşadığımız kıtalar gibi eğrilerin sınırladığı alanları, integral sayesinde ölçer, tanırız. Girintili çıkıntılı “gölgeli alanları” ölçerek hesaplayabilmek bize yerküreyi, bir gezegenin kat ettiği yolu ölçmek de evreni daha fazla tanıma olanağı veriyor. Ve diferansiyel, integral hesabını bulan da Newton’dur.

***

Newton hem matematikçi, hem parlak bir fizikçi, hem de bir astronom.

İçinde bulunduğumuz evreni Newton sayesinde çok daha somut biçimde tanımladık...

“Yerçekimi” gibi evrensel fizik kanununu da Newton gün ışığına çıkardı.

Gel gör ki... Bu sıradan ve genel bilgiler...

Derli toplu bir biçimde lisede öğretilmez ve öğrenilmez. Hâlbuki integral hesabının ortaya çıkış hikâyesi ve işlevini eğlenceli bir hocadan öğrenen öğrenci bunu unutmayacağı gibi, bu bilgiyi varlığına daha da anlam katacak bir hale getirir.

Newton’u, Sanayi Dönemi’ni daha iyi anlar...

***

Ben 25 yıldır kendi adıma bu kadar mütevazı bir isteği, bu kadar standart bir bilgiyi içselleştirmiş bir örneğe rastlamadım.

Gerçekten “memurlaştırıldıkları” ve “memurlaştırılmayı” kabul ettikleri için çok zor şartlarda yaşayan öğretmenlerin acaba aradıkları çare Newton’da mı?

Ben, diferansiyel ve integral hesaplarını öğrencilerinin unutmayacakları bir biçimde anlatacak öğretmenlerin ve emsallerinin yaşam zorluğu çekeceğini pek sanmıyorum.

Önerimi denesinler yaşamlarının değiştiğini görecekler...

Ama bundan önce dünyada 5 Ekim’de kutlanan “Öğretmenler Günü”nü neden 24 Kasım’da kutladığımızı...

Ve gelişmiş, donanımlı, yetenekli bir insanın, üstelik bir de öğretmense neden “çok çalışıp, az maaş” almaya razı olduğunu da bir düşünsünler...

Hiç yorum yok: