ekarakas@stargazete.com
19 Kasım Cuma günü elinize ulaşacak bu yazıyı Salı günü akşam saatlerinde yani normal süresinden iki gün önce kaleme alıyorum, bayramlar programları biraz değiştirebiliyorlar.
Her yazımı yazmadan yapageldiğim gibi yine yerli ve yabancı basına bir göz atıyorum.
Salı günü öğle sonrasının yerli basında en popüler tartışma konusu galiba Zaman gazetesi yazarı Sayın Günseli Ocak Ozanoğlu’un “Hangi köşe yazarı, kime, nerede kaç kere sataşmış” başlıklı yazısı; görebildiğim kadarıyla Ertuğrul Özkök bu tartışmada baş köşede, öte yanda da üzüntüyle izlediğim, çok çok daha iyisini yapabilecek çap ve donanımdaki iki eski arkadaşı(mı)n, Cüneyt Ülsever ve Engin Ardıç’ın talihsiz tartışması.
Dış basında ise bugün (19 Kasım) başlayan NATO zirvesi konuşuluyor; Batı’nın tüm önemli basın organlarında, The Economist, Le Monde, vs. NATO zirvesi hep başrolde ve yaklaşık herkes ve bizzat NATO Genel Sekreteri Rasmussen tarafından bu Zirve, NATO tarihinin en önemli Zirvesi olarak takdim ediliyor.
Ve yine bizzat NATO Genel Sekreteri Rasmussen tarafından Türkiye’nin bu Zirvenin odak ülkesi olacağı dile getiriliyor.
Ancak nedense bizim basın bu çok hayati konuya “Kim kime, nerede, nasıl çakmış” gibi bir konuya gösterdiği ilginin onda birini bile göstermiyor.
Bu arada yabancı basın bu konulara yaklaşırken işin dedikodu yanından ziyade istatistiki yönlerine de ağırlık veriyor ve bu Zirve vesilesiyle NATO üyesi ülkelerin tümünün milli gelirleri içinde askeri harcamalarının paylarını da yayınlıyor.
Bu konularda en sağlıklı verileri üreten SIPRI’ye dayanarak yapılan mukayeselerde Türkiye, dünya jandarması ABD’den ve Yunanistan’dan sonra 28 ülke içinde, İngiltere ve Fransa’dan da yüksek olmak üzere, askeri harcamalarının milli gelire oranı en yüksek üçüncü ülke olarak çıkıyor.
ABD’yi anlıyoruz ama biz ve Yunanistan’ın bu yarışta (!) buralarda olmamız gerçekten çok üzücü.
Basında NATO zirvesi gerektiği kadar ele alınmayınca bu tablolar, bu mukayeseler de yeterince konuşulamıyor.
Konuya ilişkin istatistikleri değil de illaki dedikodusal yaklaşımları benimseyecek ise kanımca yapılması gereken en iyi dedikodu bu Zirve’ye Türkiye adına kimin katılacağı dedikodusu; ben sırayı şaşırdım, şu anda tam yanıtlayamıyorum.
Bilindiği gibi, bizim dışımızda TÜM NATO ÜLKELERİ bu zirvelerde Milli Savunma Bakanları tarafından temsil ediliyorlar, Genelkurmay Başkanları da, bir askeri memur olarak sivil otoriteye bilgi desteği vermek, son senelerin moda deyimiyle “brief” etmek için bakanların arkasında oturuyorlar.
Bizdeki o malum saçmalık nedeniyle (Anayasa, madde 117) bu zirvelere Milli Savunma Bakanları ve Genelkurmay Başkanları beraber gitmiyorlar, bir toplantıya biri, diğerine öbürü gidiyor zira Genelkurmay Başkanlarımız Milli Savunma Bakanlarının arkasında oturmayı kendilerine yediremiyorlar, zaten devletimizin protokol usulleri de bu duruma uygun değil.
Yukarıda “bu Zirve’ye hangisi katılacak?” dememin basit nedeni bu.
Yine basından öğrendiğim kadarıyla Çankaya’da bu Zirve’ye yönelik bir buçuk saat süren bir toplantı da gerçekleştirilmiş.
Bu Zirve’de ne konuşuldu bilemem ama bu protokol komikliğini giderecek, ülkemizi normalleştirecek bir dönüşüm de konuşulmuş olsa doğrusu çok iyi olurdu.
Bu Çankaya Zirvesi de doğrusu biraz tuhaf zira aynı masa etrafında daha bir aydan kısa bir süre önce Sayın Cumhurbaşkanı’nın eşinin kıyafetini protesto eden ve resmi bir davet icabet etmeyen bir askeri bürokratla aynı Cumhurbaşkanı beraber oturabiliyorlar.
NATO zirvelerine Bakan ile Genelkurmay Başkanı’nın beraber gidemediği, bir memurun Cumhurbaşkanı’nın eşini protesto edebildiği bir ülkede “Hangi köşe yazarı kime çakmış?” konusunun en popüler konu olması hiç şaşırtıcı olmamalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder