TÜRKİYE'NİN HALLERİ 07.11.2010
Halk Partisi’nde ne zaman büyücek sarsıntılar olur, birileri bu partinin sollaşmasını beklemeye başlar. Sanırım bunun ilk olayı İsmet İnönü’nün “ortanın solu” ilânatıydı. Bundan Türkiye İşçi Partisi pek mutlu olmamış, tersine, sosyalizmin yayılmasını engellemek üzere hesaplanmış bir manevra olduğu yorumunu yapmıştı. Ama, örneğin doğan Avcıoğlu ve Yön çevresi, artık onlardan ayrışmaya başlayan Milli Demokratik Devrim kadroları çok sevinmişti.
İnönü, sonuç olarak, ılımlı bir değerlendirme yapmıştı. “Ortanın solunda” demek o günlerin Türkiyesi için radikal çağrışımlar yaratabilir belki, ama doğrusu pek de önemli bir şey değildir. İnönü de bunu söylüyordu, aslında “bizden bu kadar” diyordu, ama “daha çok sol” isteyenler bundan kendi istedikleri sonuçları çıkardılar.
Şimdi 2010’dayız. Şöyle elli yıl geçmiş. CHP nerede? Ortanın solunda mı, neresinde?
Üstelik arada bir Ecevit dönemi yaşandı. Bunu da hâlâ çok “sol” bir dönem sayanlar var, partinin içinde ve yakınında. Sanırım o dönemin, 1973 ile 1977 seçimlerinin şimdilerde göklere çıkarılmasının nedeni seçimden en yüksek oy oranıyla çıkma başarısıdır. CHP’nin “sosyalist” olması değildir. Zaten öyle bir şey olmadı. “Toprak işleyenin, su kullananın” gibi sloganlar burjuva devrimlerinin buluşları ve hedefleridir. Ama Türkiye gibi Bonapartist ordusunun ve azgelişmiş faşizan burjuvazisinin sultasında yaşayan bir toplumda çok tehlikeli bir komünizm gibi algılanabiliyordu. Neyse, bunları uzatmayayım. Bütün bu gelişler gidişler oldu. 12 Eylül’den sonra “Sosyal-Demokrat” adıyla kurulan parti (Ecevit, Marx bulaştığı için bu adı da sevmeyen bir “solcu”ydu) sonra yeniden Cumhuriyet Halk Partisi adını kullanma imkânına kavuşunca bir an beklemeden bu eski kimliğini kuşandı ve, işte, bugün buradayız.
Öyleyse nedir bu CHP’den “solluk” bekleme tutkusu? Dün de biraz değinmiştim. Birilerine bu kadarı yetiyor, “sol” demelerine, çünkü gerçek bir sola tahammülleri yok. Şimdi Kılıçdaroğlu’nun “Gandi” veya “Ecevit” olduğunu ilan etmekle bundan öte bir sol arayışının önünü kesmeye çalışıyorlar.
Peki, “solcu”lara ne oluyor? “Hayırcı”ları, “yüzde 42 sol” diyenleri falan kastetmiyorum. Onlarla ilgilisi olmayan ama hâlâ CHP’nin “sola açılması”ndan olumlu bir şeyler bekleyen çok kişi var. Onlar ne umuyor?
İnönü “ortanın solu” dediğinde sosyalizm fiziksel şiddet saldırılarına uğruyordu. Devlet, her türlü solu yasadışı görmekte kararlıydı. Koskoca İnönü kalkıp da koskoca CHP’nin bir biçimde “sol” olduğunu söylerse bu bir şemsiye, bir paratoner olabilirdi. Tabii o zaman da, konunun öbür yüzüne, İnönü’nün koruması altında olmaktan sıkıntı duymayan, “ordu-gençlik el ele” diye bağıran bir solun toplumu ikna etmek ve güvenini kazanmakta ne ölçüde başarılı olacağına bakmak gerekirdi. Tabii hiç bakılmadı. Hâlâ da bakılmıyor.
Ama bence asıl sorun, solun tembelliği. CHP’de çekici gelen, yıllanmış örgütünün varlığı. Bir modelde Birleşik Krallık’taki Labour Party. Orada hep o partinin daha solunda yer alanların da varlığı sözkonusu olmuştur: kimi zaman açıkça, davet edilerek, kimi zaman da “sızarak”.
Ama Labour Party “sosyal-demokrat” bir partidir. Bunun zamana göre sağ ve sol politikalarını uyguluyor olabilir ama yeri bellidir, oradan sapmaz. Wilson gibi biri Kapital’i okumadığını bir çeşit övünme için söyleyebilir ama “sosyal-demokraside Marx’ın tortusu vardır, onun için bu adı kullanmayalım” diyeni henüz görülmemiştir.
Sosyal-demokrat olduğu için, yani bir ordu partisi, bürokrat partisi vb. olmadığı için, seçmen oyuyla iktidar olma yolu kapalı değildir Labour’a; –CHP’ye olduğu gibi. Birçok kritik noktada, muhafazakâr Britanya’da, iktidar olmuştur.
Wilson ile Blair, ama başka zaman da Benn veya Michael Foot, şimdi Miliband, evet, bazen daha sağ, bazen daha sol; ama hiçbir zaman Arıtman, Öymen, Elekdağ vb. değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder