BAŞYAZI
Siyasette, idarede ve toplumsal yaşamın bütün alanlarında her gün sayısız gelişmeye tanık olmaktayız.
Bu olayların içinde bulunmayan ya da taraf olmayan bazılarımız da, her gün bunlara ilişkin tepkilerimizi ve gözlemlerimizi seslendiriyoruz.
Örneğin dün önce İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın Balyoz Davası sanığı ve çok sayıda fişleme dosyasında imzası bulunan Tümgeneral Halil Helvacıoğlu'nu açığa aldığı haberi duyuldu.
Sonra Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül de Tümgeneral Gürbüz Kaya ve Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu'nun pazartesi günü itibariyle açığa aldığını duyuruldu.
Kamuoyu bu gelişmelerin perde arkasını anlamaya çalışırken CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol TBMM'de yaptığı ivedi basın toplantısında, hükümetin generalleri görevden almasını "Sivil darbe" olarak değerlendirdi.
Bu tür ivedi tepkilerin varlığı tabii ki basın olarak bizim işimize gelir.
Manşet malzemeleri
Çünkü bunlar olayı ısındırır hatta kaynatırlar.
Manşetlere böylece malzeme çıkar.
"CHP'nin sivil paşaları generallere sahip çıktı" benzeri cinaslı başlıklar bile atılabilir.
Ancak kendilerini tepki göstermekle görevli sayan siyasetçilerin, daha önemli gelişmelerde neden suskun kaldıkları da bu arada mutlaka sorgulanmalıdır.
CHP neden suskun?
Örneğin geçtiğimiz günlerde Abdullah Öcalan'ın
"Artık siyasette silahın yeri olmamalıdır" içerikli bir açıklama yapan Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'i uzaktan haşladığı ve hatta "Silahlar olmasaydı Belediye Başkanı mı olurdu" diye sorguladığı haberleri bütün medya organlarında yer aldı.
Öcalan'ın bu açıklamalarının Baydemir'i istifanın eşiğine kadar getirdiği de söylendi.
Acaba neden Kemal Anadol veya CHP'nin sözcüleri bu gelişme karşısında da bir tepki koymadılar?
Onbinlerce cana mal olan bölücü terör kaynaklı kalkışmanın silahlardan arındırılması içerikli bu tartışmalı gelişme, "Diyarbakır'ı Paris yapmak" süreci ile hiç ilişkili değil miydi?
Veya salı günü MHP'nin grup toplantısında Genel Başkan Devlet Bahçeli'nin
"AKP'yle geçen sekiz talihsiz yılın içerisinde; Ermeni Kiliseleri onarılmış ve maç bahanesiyle tarihi tezlerimiz tartışmaya açılmış, 'İnançlarımıza güveniyoruz' sözleriyle, yıllarca kapalı tutulan Ortodoks Kilisesi'nin ibadete başlaması sağlanmış, Patrikhane övülmüş, Heybeliada Ruhban Okulu'nun faaliyete geçmesi için çalışmalara başlanmıştır" içerikli konuşmasına da CHP sözcülerinin tepki göstermeleri gerekmez miydi?
MHP'den farklılar mı?
CHP'nin Heybeliada Ruhban Okulu'na ilişkin görüşleri acaba MHP ile aynı çizgide midir?
Ana muhalefet partisi konumunda siyaset etmek sadece iktidar sözcülerine laf yetiştirmek veya iktidarın her icraatına ve kararına tepki göstermek midir?
Yarım yüzyılda dört askeri darbeye sahne olmuş ve bunlardan birinde CHP'nin de kapatıldığı bir ülkede bir CHP sözcüsü "Sivil darbe var" diyerek kendisini ortaya atabilirken çok önemli diğer gelişmelerde o partinin sözcüleri suskun kalıyorlarsa, bunda bir gariplik yok mudur?
Eğer askeri konulara bu kadar meraklı iseler mesela
"Bedelli askerlik" konusunda ne düşünüyor bu sivil paşalarımız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder