30 Kasım 2010 Salı

Mehmet Barlas - Erdoğan'ın dış politikasında meğer İslami hassasiyet yokmuş

BAŞYAZI



Siyasetçiler de köşe yazarları da "Ben kimim" sorusuna cevap aramadan karşıtlarının kimliği üzerinde çeşitlemeler yapmayı yeğ tutuyorlar.

Siyasal yaşamımızın mütemmim cüzü haline gelen "Salı Sendromu" nun parti grup toplantılarında konuşan liderler bunu hep yapmıyorlar mı?

Dün CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da, MHP Genel Başkanı Bahçeli de, Erdoğan'ın Müslümanlara karşı ilgisizliğini vurgulayan sözlerle, onun inançlarındaki samimiyetini sorguluyorlardı.

İşte Kılıçdaroğlu'nun sözleri:

"- Sen halka doğruları söylemiyorsun. Bunların söylemleri ve eylemleri birbirine zıttır. Füzeyi kurunca soğuk savaşın cephe ülkesi Türkiye olacak... Irak'ta milyonlarca Müslüman ölürken, kadınlara tecavüz edilirken sen de buradaydın Başbakan... Bu füze kalkanı İran için kuruldu, İsrail'i korumayı amaçlıyor..."



Müslümanlar öldürülürken İşte

Bahçeli'nin sözleri:

"- ...Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanlığı sıfatıyla yakın coğrafyalarımızdaki Müslüman kardeşlerimizin katline göz yumulmuş ve sorumlularıyla demokratik ortaklık bağı oluşturulmuş, başörtüsü sürekli olarak istismar edilmiş ve belirsizliğe mahkûm edilmiş..."

Bu sözleri dinleyen Başbakan Erdoğan'ın içine "Gerçekte ben inançlı bir insan mıyım" içerikli bir kuşku düşmüş müdür acaba?

Bu kuşku daha ileri taşınırsa Erdoğan'ın "Ben İsrail'i korumak için mi, yoksa Türkiye'de Ortodoks Hıristiyanlığı yaymak için mi siyaset yapıyorum" sorusuna da cevap araması gerekebilir.

Çünkü Bahçeli'nin suçlamaları sadece Müslümanların katline Türkiye'nin seyirci kalması iddiası ile bitmiyor.



Kiliseler onarılmış

Bahçeli'nin diğer suçlamaları da şöyle:

-... AKP'yle geçen sekiz talihsiz yılın içerisinde; Ermeni Kiliseleri onarılmış ve maç bahanesiyle tarihi tezlerimiz tartışmaya açılmış, 'İnançlarımıza güveniyoruz' sözleriyle, yıllarca kapalı tutulan Ortodoks Kilisesinin ibadete başlaması sağlanmış, Patrikhane övülmüş, Heybeliada Ruhban okulunun faaliyete geçmesi için çalışmalara başlanmış, Milli davamız Kıbrıs AB, ABD ve Rumların merhametine terk edilmiştir..."

Erdoğan'ı bu örneklerle suçlayan Kılıçdaroğlu ve Bahçeli onun ne olduğunu anlatan konuşmalar yapmadan önce acaba "Biz kimiz" sorusuna cevap aramayı denediler mi?

Ya da "Ben iktidarda olsaydım Irak'ta Müslümanlar ölürken bunu seyretmez, Türkiye olarak duruma müdahale ederdim" içerikli söylemler mırıldanmışlar mıdır kendi kendilerine?



Sen kimsin ki?

Yıllar önce çok yaşlı bir aile büyüğü, belleğini yitirmişti.

Yatağında oturur ve sürekli gülümseyerek etrafa bakardı.

İki yeğeni bir gün onu ziyaret etmişler.

Biri eğilmiş ona,

- Dayı ben kimim, diye sormuş...

Yaşlı adam gülümseyerek cevap vermiş:

- A kızım, sen kim olduğunu bilmiyorsan, ben senin kim olduğunu nasıl bilebilirim ki?

Neticede siyasetçilerin de, gazete köşe yazarlarının da kendileri dışındaki herkesin karakter tahlilini yapmaya kendilerini yetkili gördükleri bu ortamda, salı günleri de böylece geçip gidiyor.

Bu salı da Kılıçdaroğlu ve Bahçeli dış siyasetimizdeki İslami hassasiyetin yokluğundan yola çıkan konuşmalar yapmış oldular.

Bakalım Erdoğan dinsiz dış siyasetin yükünü nasıl taşıyabilecek?

Hiç yorum yok: