30 Kasım 2010 Salı

Mehmet Barlas - Bazen yasalar bazen de teamüller ağır basar...

BAŞYAZI


Bazen yasalar bazen de teamüller ağır basar...

Sosyo-politik yaşamımız yine "Yasalar" ile "Teamüller" arasındaki çekişmeye sahne olmakta.

Bunun son örneğini haklarında açılmış davalar nedeniyle Tümgeneral Halil Helvacıoğlu, Tümgeneral Gürbüz Kaya ve Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu'nun açığa alınmaları ertesindeki tartışmalarda gördük.

Dün bir gazetecinin "Üç general görevden neden alındı" sorusuna Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül "Bu, 926 sayılı kanunun 65. maddesinin uygulanmasından ibarettir. Söyleyeceğim başka bir şey yok'' diyerek cevap verdi.

Gerçekten de 926 sayılı TSK Personel Kanunu'nun 65'inci maddesinde şu hüküm var:

"- Haklarında ölüm veya ağır hapis cezasını gerektiren veya yüz kızartıcı bir suçtan ya da taksirli suçlar hariç olmak üzere beş yıl ve daha fazla hapis cezası gerektiren bir cürümden veya emre itaatsizlikte ısrar, üste veya amire fiilen taarruz, üste veya amire hakaret, mukavemet suçlarından dolayı kamu davası açılanlar, mensup oldukları bakanlıklarca açığa çıkarılabilirler."

TSK Personel Kanunu'na yansıyan bu hüküm aslında tüm kamu görevlileri için de geçerli değil mi?



Generaller ve emniyet müdürleri

Nitekim dün İsviçre'ye giderken havaalanında görevden alınan üç generalle ilgili soruları yanıtlayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu durum kapsamındaki polisleri hatırlatarak şöyle dedi:

"- Yasaların sayın bakanlara verdiği yetki, bakanlar değerlendirmişler ve kullanmışlardır. Aslında bu hususu çok fazla abartmaya da gerek yok. Biliyorsunuz bu ülkede emniyet genel müdürleri bile aynı şekilde açığa alınmıştır."

Görüldüğü gibi ilk bakışta generallerle emniyet müdürleri, yasaların önünde aynı konumdalar.

Ama "Teamüller" farklı durumları işaret ediyor.

Tıpkı başı örtülü genç kızların konumlarının yasalar önünde farklı, teamüller önünde farklı olması gibi bir durum bu.



Hangisi daha ağırlıklı?

Bazen teamüller yasaların da, devlet hiyerarşisinin de önünde yer alır.

Örneğin Genelkurmay kadrosunun Çankaya'daki Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu'nu boykot etmeleri, askerlerin teamülden kaynaklanan siyasal davranış biçimini yansıtmıyor mu? Açığa alınan üç generale ilişkin durum da, teamüllerin yasalardan ağır bastığı bir sürecin sonunda gelinen ve yasaların ağır bastığı bir nokta değil midir?

Geçen ağustostaki Yüksek Askeri Şûra'da Hükümet'in müdahalesi ile darbe girişimi dolayısıyla sanık olan üç generalin terfileri durdurulmuştu.

Aslında yasalara göre bu generaller o zaman açığa alınabilirdi.

Bu yapılmadı. Sonrasını Ahmet Altan dünkü Taraf'ta şöyle değerlendirmişti:



Sonunda yasalar ağır bastı "

- Generaller, hükümetin bu çekingenliğini bir 'korku' işareti olarak görüp işi zorladılar. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi'ne başvurdular. 'Askerî' mahkeme de sanki yasalarda böyle maddeler yokmuş, bu generaller ağır bir suçtan yargılanmıyormuş gibi 'yürütmeyi durdurma' kararı verdi. 'Terfi etmeleri gerektiğini' söylemiş oldu böylece. Ağustosta, Başbakan'ın başkanlık ettiği Yüksek Askerî Şûra'da alınan kararı, askerî mahkeme bu kararıyla 'bypass' etti. Mesaj açıktı. 'Siviller YAŞ'ta bastırıp darbeci generallerin terfilerini durdurabilir ama biz onları terfi ettirmenin bir yolunu buluruz.'

Demek ki ağustostan düne kadar "Teamüller" dünden sonra da "Yasalar" ağır basmış oluyor.

Yasaların ağır basmasını "Sivil darbe" olarak niteleyen CHP'li Anadol da "Askeri Demokrasi"nin teamüllerinin, yasalardan daha ağırlıklı olduğunu seslendirmekten başka bir şey yapmış olmuyor

Hiç yorum yok: