30 Kasım 2010 Salı

Mehmet Barlas - .Her şeye hayır derseniz değişimi de durdurur musunuz?

BAŞYAZI



Aslında beynimiz köhne bir konağın eski mobilyalarla dolu salonu gibi. Değişimi, yenilikleri ve güncel gerçeği anlayabilmemiz için bu eski mobilyaları (ya da bilgileri) tavan-arasına kaldırmamız ve yeni olanlara yer açmamız gerekiyor.

Yıllar önce okuduğum bir kitapta "Visa" kartının yaratıcısı Dee Hock, yeni dünyaya ve değişime uyum göstermek için "Düzen" ile "Kaos" arasındaki dengeleri kurmanın gerektiğini vurguluyordu.

Dee Hock "Kaos" (chaos) ile "Düzen" (order) kavramlarının alaşımından "Chaordic" diye isimlendirdiği bir örgütlenme biçimini, yönetim modeli olarak sunuyordu.

Bu modelde yöneticilere düşen öncelikli görev değişimi sürekli algılamaya çalışmaktı. Böylece bu süreçte doğacak toplumsal ve bireysel gereksinmeleri karşılamak "Ana hedef" olarak benimseniyordu.

Beynin yeniye açık olabilmesi için eski eşyaların tavan-arasına kaldırılması önerisini de Dee Hock seslendirmişti.



Trafik sendromu

Gerek Kurban Bayramı sırasında gerekse bayram dönüşlerinde bir ulusal ve ruhsal kriz konusu haline dönüşen "Trafik sendromu" dolayısıyla, bu "Chaordic" örgütlenme biçiminin hatırlanması gerektiğini düşündüm.

Beynimizin göreceli yeni eşyalarla dolu babayram, İstanbul gibi büyük kentlerin boşalması, çalışanların bayram tatilini farklı âanlarda dinlenerek ve eğlenerek geçirmeleri şeklindedir.

Oysa bu bayram böyle olmadı.

Çünkü yeni sandığımız bilgiler de (veya beyindeki mobilyalar da) eskimiş durumda.

Otomotiv endüstrimizin kırdığı üretim ve satış rekorları sonunda mevcut şehirlerarası yollar trafiği karşılamaya yetmezken, bayramda da seyranda da şehir içi trafiği bunaltıcı bir olguya dönüşmüştür.



Bunalım kaynağı

Şehir dışına gidenler ne kadar çok sayıda olursa olsun şehir trafiği yine hafiflememektedir.

Bayramın ikinci günü Bağdat Caddesi'nden Etiler'e gelmek iki saat sürüyordu.

Bayram dönüşü İzmit'ten İstanbul'a gelmeyi ise Yavuz Semerci Habertürk'teki yazısında şöyle anlatmıştı: "-İzmit'ten İstanbul yönüne (TEM Otoyolu) bağlanana kadar. Dilovası'na kadar saatte 10 kilometre hızla akan bir trafikte eğlenecek yollar da icat edemiyorsunuz. Çünkü otomobilin içine derin bir sessizlik hâkim oluveriyor. Sinirler gerilmiş, dişler sıkılmış bir vaziyetteyiz. Kime takılsanız, patlayacak bir ruh karşınıza çıkıveriyor. 12 saat oturduğunuz koltuğun, insana batacağını biri söylese inanmazdım. Doğruymuş!"



Değişimi görmemek

Beyninizdeki eski bilgilerle "Üçüncü Köprü'ye hayır" ya da "Yeni otoyollar doğayı bozacak" benzeri sloganları seslendirebilirsiniz. realitesi"ne bakarken de, "Sivil demokrasi" üzerinde tartışırken de, "Yargı bağımsızlığı" ile "Juristokrasi" arasındaki kaotik inter-aktiviteyi yorumlarken de yapabilirsiniz.

Trafik sorununa çözüm olarak "Özel araç kullanımını yasaklamalıyız" bile diyebilirsiniz.

Değişimi algılamadığınız takdirde, toplumun yeni gereksinmelerini de görmezden gelebilirsiniz.

Hiç yorum yok: