KUM SAATİ 01.10.2010
Bu son Anayasa referandumunun Türkiye’nin önünü nasıl açtığı herhalde ilerde daha iyi anlaşılacak.
Sadece “değiştirilen maddelerin” önemi değildi bu referandumu o kadar anlamlı kılan.
Maddeler elbette çok ciddi bir değişimi sağladı ama referandumdan o maddeleri de aşan bir mesaj çıktı.
Türkiye’de bilinen, ezberlenmiş “bloklar” dağıldı.
Bütün ezberler bozuldu.
Alışılmış milliyetçi söylemler, Kemalist tabular taraftar toplamakta zorlandı.
Toplum, siyasetçileri çok az rastlanır biçimde “değişime” zorladı.
Bundan sonra siyasette kimsenin işi kolay değil.
Eski usul “ırkçı hamasetle” oy toplama alışkanlığını sürdürmeye, siyaseti “harabede namaz kılma” tarzından ucuzluklarla yapmaya kalkması halinde MHP’nin bir dahaki seçimde barajı bile geçemeyeceğini söylemek büyük bir kehanet olmaz.
İnsanlar, bunu istemiyorlar.
Ciddi çözümler duymak istiyor onlar.
CHP, mesajı herkesten çabuk algılamış gözüküyor.
“Anayasa değişmesin” diyen, başörtüsü için Anayasa Mahkemesi’ne giden CHP yüz seksen derecelik bir dönüşle şimdi “bütün mağdurların haklarını koruyan” yeni bir anayasa istiyor.
Özgürlüklerden söz ediyor.
“Başörtüsü sorununu çözmeye” talip oluyor.
Değişime karşı çıkmanın bir dahaki seçimlerde büyük bir yenilgi getireceğini kavradılar.
Bu, çok büyük bir değişim.
Kimsenin CHP’nin niyetini sorgulamaya hakkı yok, “samimi mi, değil mi” tartışmaları da bir anlam taşımıyor.
“Özgürlüklerin gelişmesini istiyorum” diyorsa, özgürlük isteyen herkes CHP’ye “gel hadi, genişletelim özgürlükleri” demek zorunda.
CHP’nin yeni tavrına ciddi bir cevap verir, onları değişim için işbirliğine davet edersiniz, samimi olup olmadıklarını bu işbirliğine yanaşıp yanaşmadıklarına göre “eylemlerinden” belirlersiniz.
CHP’nin bu, biraz utangaçça da olsa yeni söylemi AKP’yi zorluyor.
Referandumun kârlı partisi gibi gözüken AKP’nin de bundan sonra eski rahatlığını kaybedeceğini sanıyorum.
Herkesin değişime karşı çıktığı, statükonun bir parçası gibi davrandığı bir ortamda “değişimin tek sahibi” AKP, “değişimin hızını ayarlamakta” çok serbestti.
“Niye daha fazla özgürlük için harekete geçmiyorsun” dendiğinde, “ne yapayım, herkes bana karşı, ancak bu kadar yapabiliyorum” diyordu.
Bu, kuvvetli bir mazeretti ve buna karşı söylenecek bir söz yoktu.
Böyle bir mazerete sahip olan AKP de “değişim süratini” siyasi hesaplarına göre belirliyordu, anlayabildiğim kadarıyla, “Anayasa değişimini” önümüzdeki seçimlerde “oy alabilmek” için kullanmayı düşünüyordu.
“Bana oy verin, Anayasa’yı değiştireyim” diyecekti.
CHP’nin “hadi hemen değiştirelim” demesi AKP’nin de hesaplarını ve ezberini bozdu.
Bu öneriye fevkalade şaşkınca bir tepki verdiler.
Şimdi durumu toparlamaya çalışıyorlar.
Kürt politikacıları, özellikle BDP ve PKK da yeni durumu kavramakta ve buna ayak uydurmakta zorlanıyorlar.
“Boykot” kararına karşı bizzat Kürtlerden yükselen itiraz sesleri, belki de ilk kez PKK’nın iradesine bu kadar açıkça direnilmesi, Kürtlerin önemli bir bölümünde ortaya çıkan “değişim ve demokrasi” isteği, barışa şans tanınması için ortaya konulan talepler, Kürt siyasetinde de yeni bir dönem başlattı.
Kürtler sadece “anadilde eğitim” değil, bütünlüklü bir “demokrasi” de istiyorlar, devletten ve PKK’dan korkmadan konuşmak istiyorlar.
Şimdi herkes, yeni oluşan şartlara göre yeni pozisyonlar belirleyecek.
PKK’nın, biraz tehditkâr bir ifadeyle de olsa “süresiz ateşkesten” yana olduğunu açıklaması çok önemli bir adım.
Bu adıma, AKP aynı şekilde cevap verirse, barış kapısı açılır.
Ben aslında bu kapının “referandumda” açıldığını, AKP ile PKK’nın fazla taraftar kaybetmeden bu kapıdan geçmeye çalıştığını düşünüyorum.
Türkiye, barışa ve demokrasiye kavuşacak.
Bu ülkedeki bütün mağdurlar devletten “haklarını” alacak.
Zorbalığın her türü bitecek bu ülkede.
Arada “olmadık” işlerle de karşılaşabiliriz ama kimse artık bu değişimin önünde duramaz.
Değişime karşı çıkanı hayat değiştirir.
Çok ümitli bir geleceğe doğru, Kürt, Türk, Sünni, Alevi, solcu, ülkücü, bileğimizin hakkıyla ilerliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder