4 Ekim 2010 Pazartesi

Kılıçdaroğlu, referandum, üniversiteler - Eser KARAKAŞ

Eser KARAKAŞ ekarakas@stargazete.com

CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu her geçen gün gözüme daha şirin ve samimi gözüküyor.

Ama aynı ölçüde de donanımsız, birikimsiz ve hazırlıksız.

Geçen gecelerden birinde ekranlarda, Star TV’de, Sayın Kılıçdaroğlu’nu Sayın Uğur Dündar ve Sayın Nedim Şener’in programında gördüm.

Sayın Kılıçdaroğlu programda Brüksel izlenimlerini naklederken konu referanduma ve referandum sürecinde üniversitelerin aldıkları (!) pozisyonlara geldi.

Sayın Kılıçdaroğlu, YÖK’ün üniversiteler üzerinde kurduğu tepkiye örnek ve karine olarak referandum sürecinde, iki üniversite (?) haricinde, tüm üniversitelerin sessiz kaldıklarını, ülkenin anayasal yapısı değişirken üniversitelerin sessiz kalamayacağını, bu durumun (sessizlik, tepkisizlik) ülkede üniversiteler üzerinde yaşanan, yaşatılan baskının kanıtı olduğunu, bu durumu AB yetkililerine de aktardığını ve çok şaşırdıklarını ifade etti.

AB yetkililerinin neye şaşırdıklarını yüzde yüz bilemem ama kanımca, neye şaşırmış olabilecekleri üzerine tahminimi aşağıda aktaracağım

Sayın Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından benim anladığım, CHP Genel Başkanı’nın üniversiteler derken muradının üniversitelerin tüzel kişiliklerinin, senatolarının anayasa değişiklikleri konusunda, iki üniversite hariç, sessiz kalmış olmalarını eleştirdiği yönünde.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu süreçte üniversite öğretim üyelerini tek tek eleştirmesi pek mümkün değil zira çok sayıda üniversite öğretim üyesi, bendeniz de dahil, anayasa değişiklikleri sürecinde evet ya da hayır yanında pozisyon aldılar, gazetelerde yazılar yazdılar, televizyonlara çıktılar, tartıştılar.

Üniversite öğretim üyeleri, tek tek, her konuda görüş açıklayabilirler, pozisyon alabilirler, tartışırlar, bu keyfiyet bu kişilerin vazgeçilemez, devredilemez akademik özgürlüklerinin bir parçasıdır.

Akademik özgürlükler bile evrensel meşruiyet sınırlarını zorlayamaz, bir öğretim üyesi ırkçılığı, ırk ayırımını, şiddeti savunamaz.

Ancak, üniversitelerin tüzel kişiliklerinin, senatoların böyle bir özgürlüğü olamaz.

Üniversitelerin tüzel kişilikleri ancak aksi söylenemeyecek, savunulamayacak konularda, mesela akademik özgürlüklere bir saldırı olduğunda, bir meslektaşın ya da başka birisinin bir cinayete kurban gitmesi gibi durumlarda pozisyon alabilirler.

Tersi de meşru, savunulabilecek konularda üniversite tüzel kişiliklerinin pozisyon alması üniversitenin sonu demektir.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun ifade ettiği iki üniversite hangileridir, gerçekten bilemiyorum ama büyük bir yanlış yapmışlardır.

Bendeniz bu referandumda evet pozisyonunu çok net almış idim; ancak, çalıştığım üniversitenin tüzel kişiliği de bu süreçte evet’ten yana bir açıklama yapsa idi, hem ilkesel olarak, hem de hayır vereceklerini bildiğim beraber çalıştığım meslektaşlarımı savunmak adına bu deklarasyona karşı çıkmam gerekirdi.

İstanbul Üniversitesi Senatosu Haziran 2004 tarihinde Birleşmiş Milletler İkiz Sözleşmeleri’nin onaylanmasının Cumhurbaşkanı’na (Sayın Ahmet Necdet Sezer) sunulması aşamasında bir açıklama yaparak Cumhurbaşkanı’nı bu sözleşmelerin onayını imzalamamasını istemiş ve İ.Ü. tarihine, 27 Mayıs büyük ayıbından, Kenan Evren’e senato kararıyla fahri hukuk (!!!) doktorası vermek utancından sonra kocaman bir leke daha kondurmuş idi (Sayın Sezer Alemdaroğlu ve ekibini ciddiye almamış idi).

Sayın Kılıçdaroğlu’nun, üniversitelerin tüzel kişiliklerinden meşru siyasete müdahale etmelerini beklemesini büyük bir donanımsızlık olarak değerlendiriyorum.

Bence, AB yetkilileri de esas bu duruma çok şaşmışlardır.

Hiç yorum yok: