6 Ekim 2010 Çarşamba

Eser KARAKAŞ - Anayasal yurttaşlık (2)

 ekarakas@stargazete.com

Araya zorunlu konular girmedikçe yeni Anayasa üzerine kişisel görüşlerimi, naçiz önerilerimi içerecek yedi-sekiz yazı yayınlamayı düşünüyorum.

Dünkü giriş yazımdan sonra bugün somut ve spesifik bir konuya ilişkin ilk yazımı yurttaşlık üzerine yayınlıyorum.

Yurttaşlık kavramının tümüyle hukuksal bir yapıya kavuşmasının çağdaş bir devlet yapılanması için şart olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.

1982 Anayasası’nın 66. maddesi “Türk vatandaşlığı” başlığı altında bir düzenleme getiriyor.

Söz konusu maddenin (66) ilk paragrafı aynen şöyle: Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.

Bu ifadede “türk” sıfatının kavramsal düzeyde önemli sıkıntılar çıkardığı aşikar.

Kimi hukukçular bu maddenin tümüyle anayasal vatandaşlık kavramını içerdiğini iddia ediyorlar ama bu iddiayı çok ciddiye almak kolay değil zira “türk” sıfatı” nın bir etnik çağrışımı olmadığını söylemek mümkün değil.

Bir yandan Milli Eğitim Bakanlığı ders kitaplarında binlerce yıllık türk tarihinden söz et ama daha sonra 66. maddedeki türk sıfatının başka ve hukuki bir anlamı olduğunu iddia et, doğrusu pek inandırıcı değil.

Kıbrıs türkleri, Bulgaristan türkleri, Batı Trakya türkleri gibi bizim yurttaşımız olmayan ama türk soyundan gelen, en azından anadillleri türkçe olan insanlara türk de ve hemen sonra da türk kavramının hukuki vatandaşlık kavramı olduğunu iddia et, açıklanması kolay olmayan bir çelişkiler yumağının içine girersiniz.

Türk kavramının yurttaşlık sıfatı olarak benimsenmesinin anayasal vatandaşlık açısından tevili kolay değil.

Bu sıfatın, türk sıfatının Türkiyeli gibi zorlama bir başka sıfatla ikame edilmesi de çok anlamlı ve şık durmuyor.

Kanımca yapılması gereken son derece basit.

66. madde tümüyle anayasadan çıkarılacak, vatandaşlık konuları kanunla düzenlenecek ve VATANDAŞIN ANAYASAL BİR SIFATI OLMAYACAKTIR.

Türkiye Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes yurttaşımız olacaktır (zaten bu bir totoloji) ama bu yurttaşın anayasal, yasal bir sıfatı olmamalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları kendilerini türk, kürt, çerkez, arap, ermeni, rum, vs.olarak tanımlayabileceklerdir.

Bu devrimsel dönüşümü gerçekleştirir, yurttaşın sıfatını anayasal, yasal olarak tanımlama yanlışından kurtulur isek hem önemli bir hukuk adımı atmış, hem de kürt sorununun çözümünde büyük bir mesafe almış oluruz.

Çağdaş devletlerin büyük bir bölümünün anayasasında vatandaşın sıfatı tanımlanmamaktadır, buna da hiç gerek yoktur; “türk denir”, “türk itlak olunur” gibi ifadelerin büyük bir anlamı yoktur.

ANCAK, mesele burada bitmemelidir.

Bu anayasal düzeltmeyi yaptıktan sonra buram buram etnisite çağrıştıran başka kelimeleri de yasalardan, ders müfredatlarından, resmi söylemlerden çıkarmak gerekmektedir

Hiç yorum yok: