mehmetaltan@stargazete.com
Haberdeki ilk iki cümleyi okudum:
“YÖK, üniversitelerdeki başörtüsü yasağını fiilen geçersiz sayacak bir karara imza attı. Kurul, ‘her ne nedenle olursa olsun bir öğrenciyi sınıftan çıkaran suç işler’ dedi.”
Ve durdum. Ne olmuş?
YÖK, üniversitelerdeki başörtüsü yasağını fiilen geçersiz sayacak bir karara imza atmış.
YÖK ne? 12 Eylül askeri darbesinden hemen sonra 6 Kasım 1981’de kurulan ve üniversiteleri tek bir merkezden idare edilen askeri kışlalara dönüştüren, antidemokratik zihniyeti ve uygulamalarıyla eğitimi niteliksizleştirmiş, anayasal bir kuruluş.
Ayrıca Türkiye’nin başına “türban sorununu” açan kurum.
“İleri demokrasi” isteyen herkesin ortadan kalkmasını canla başla isteyeceği bir askeri yapılanma. Tüm dünya üniversiteleri özerk bir şekilde “Bologna Kriterleri” öncülüğünde nitelik kazanırken, bizdekiler “merkezden” talimatla emeklemeye devam etmekte...
Esas işlevi üniversiteleri “tek tipleştirmek” olan ve demokratikleşmek için muhakkak biran önce kaldırılması gereken bir 12 Eylül müessesi, şimdi “başörtüsü yasağını” fiilen deliyormuş.
***
Peki, 12 Eylül rejiminin mirası olan YÖK’ün, hukuken kaldırılamayan ama pratik ve kurnaz bir kararla fiilen deldiği “başörtüsü yasağı” ne?
1982’de başlayan inişli çıkışlı tarihçesini bir yana bırakıp, “kalıcı sorun” haline dönüşmesine gelirsek...
28 Şubat “post-modern” askeri darbesinin Türkiye’nin başına sardığı kabul edilemez bir yasak. Askeri Cunta’nın bastırmasıyla, YÖK öncülüğünde, 15 Eylül 1997’de bir genelgeyle türbanlı öğrencilerin okullara alınmasının yasaklaması ve daha sonra Anayasa Mahkemesi’nin bu genelge üzerinden türban konusunu kalıcı ve anayasal bir yasak haline getirmesi... YÖK de bir askeri darbe mirası, gene YÖK marifetiyle genç kızlarımıza hayatı zehir eden “türban yasağı” da öyle.
Şimdi, daha eski bir askeri darbe mirası olan YÖK, daha yeni olan bir diğer askeri darbe mirası yasağı “fiilen” deliyormuş...
Tam bir Türkiye klasiği...
***
12 Eylül’den bu yana otuz yıl geçti.
28 Şubat’tan bu yana da 13 yıl...
Demokratikleşmeyi hedef alan bir siyaset kurumu, otuz yılda bin kere 12 Eylül rejimini, YÖK’ü, 28 Şubat’ın “cami-kışla” zıtlaşması ekseninde getirdiği “temel hak ve özgürlüklerle” çelişen saçma sapan yasakları çoktan kaldırır, Türkiye’yi düze çıkarırdı.
***
Bizde öyle olmuyor... 12 Eylül rejimi duruyor. 28 Şubat da...
YÖK de duruyor, başörtüsü yasağı da...
Tümünü berhava etmek yerine, türban yasağını koyarak çocuklarımızın hayatını karartan YÖK, bu sefer fazla pratik bir yaklaşımla kendi yasağını delen kurnaz bir çözüm buluyor. Temel hak ve özgürlüklerin doğal bir parçası olan giyinme özgürlüğü sağlanamıyor ama hiç olmaz ise türbanlı öğrenciler kısmen ama geçici olarak rahat nefes alabilecek bir konuma geliyor. İşin garibi, buna seviniyoruz.
***
Tutarlı... İlkeli... Bütünsel ve AB standartlarında bir yaklaşım yerine... Dar, pratik, kısmi ve siyasi çözümleri yeğlemek Türkiye’yi kalıcı bir şekilde düze çıkarmaz. Her an belaya açık ve komik bir hale getirir...
***
12 Eylül rejiminin mirası YÖK’ün, 28 Şubat mirası türban yasağı ile ilgili genelgesi buna çok güzel bir örnek. Rejimi tümden demokratikleştirmek, YÖK’ü ve türban yasağını birlikte kaldırırken, tüm mağdurların sorunlarını topluca ve birlikte çözmek, kısacası mağdur yaratmayan bir cumhuriyet ve birbirini mağdur etmeyecek bir toplumun hukuksal ve zihinsel yapısını kurmak çok mu zor? Yahut siyasetin işine mi gelmiyor?
12 Eylül rejiminin araçlarıyla 28 Şubat yasaklarını pratik olarak çözmek doğrusu bana ağır geliyor... Geçici olarak nefeslenecekleri düşünsem bile, başörtülü kızlarımız için sevinemiyorum bile...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder