4 Ekim 2010 Pazartesi

ARDA USKAN - Asmayalım da besleyelim mi

Asmayalım da besleyelim mi


ARDA USKAN / 24 Ocak 2010, Pazar - 22:27

1980'e yaklaşırken, ülkede sağ sol çatışması, cinayetler, suikastlar ve siyasi istikrarsızlık almış başını gidiyordu. Üçüncü Ecevit Hükümeti'nin istifasından sonra Milliyetçi Hareket Partisi, Milli Selamet Partisi'nin hükümete alınmasına karşı çıktığı için, Üçüncü Milliyetçi Cephesi gerçekleştirilmemiş ve 12 Kasım 1979'da Süleyman Demirel'in başbakanlığında azınlık hükümeti kurulmuştu. Milliyetçi Hareket Partisi ve Milli Selamet Partisi bu hükümeti dışarıdan destekledi. Bu arada Demirel, 'Yüz Gün Planı'nı açıklayarak anarşi ve enflasyon olmak üzere iki temel sorununu 100 günde çözeceğini iddia ediyordu. Ancak plan tartışmalara yol açmıştı. Bu arada 1 Şubat 1979'da Abdi İpekçi'nin öldürülmesiyle başlayan cinayetler sürüp gidiyordu. Aralarında Orhan Tütengil, Ümit Kaftancıoğlu, Gün Sazak ve DİSK Başkanı Kemal Türkler'in de bulunduğu 15 siyasi cinayet işlenmişti. Bu isimlerden biri de Nihat Erim'di.



KADAYIFIN ALTI

Tarih 27 Aralık 1979... Genelkumay Başkanı Kenan Evren kuvvet komutanlarıyla yaptığı toplantının sonunda Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e şu uyarı mektubunu gönderiyordu: "Türk Silahlı Kuvvetleri ülkemizin bugünkü hayati sorunları karşısında siyasi partilerimizin bir an önce, milli menfaatlerimizi ön plana alarak, anayasamızın ilkeleri doğrultusunda ve Atatürkçü bir görüşle bir araya gelerek anarşi, terör ve bölücülük gibi devleti çökertmeye yönelik her türlü hareketlere karşı bütün önlemleri müştereken almalarını ve diğer anayasal kuruluşların da bu yönde yardımcı olmalarını ısrarla istemektedir." Bu, ilk ihtardı. Necmettin Erbakan'ın tarihe geçen sözü işte bu dönemlere rastlar. Erbakan, Demirel hükümetini istemeyerek desteklediğini 13 Mart 1980'deki basın toplantısında şu cümlelerle belirtmişti: "Kadayıfın altı kızarmadan bu hükümeti uzaklaştıracak olursanız, bu zihniyet milleti aldatmanın gene fırsatını bulacaktır. Onun için kadayıfın altının kızarmasını bekleyeceğiz. Evet bir ay daha kan ve gözyaşı." Ülkede çalkantı durmuyordu. Evren artık kararlıydı. 17 Haziran'da kuvvet komutanları ve Genelkurmay II. Başkanı (RÜTBE) Necdet Öztorun'u çağırdı ve kod adı 'Bayrak Harekâtı' olan bir darbenin 11 Temmuz 1980'de gerçekleştirilmesini bildirdi. Ancak 2 Temmuz'da Demirel hükümeti güvenoyu aldığı için hareket ertelendi. Ve daha sonra 28 - 31 Ağustos'ta '5 Eylül 1980'den itibaren her an hazır olunması' bildirilen 'Bayrak Harekâtı' emirleri özel kuryelerle komutanlara teslim edildi. Ve 27 Mayıs günü geldi çattı. Evren başkanlığındaki Milli Güvenlik konseyi 1983 genel seçimine kadar ülkeye ilişkin tüm kararları aldı. 6 Kasım 1981'de YÖK kuruldu. Bundan sonra özellikle solcu olduğu düşünülen 71 Üniversite personeli YÖK tarafından görevlerinden uzaklaştırıldı. Genelkurmay'ın açıklamalarına göre toplam 4891 kamu personeli görevden alınmış ve 38 profesör, 25 doçent, 10 yardımcı doçent, 1402'lik olmuştu. Ancak 1402'lik olmasını istemediğinden istifa yolunu seçenleri dahil edildiğinde bu rakam 20 bin civarına ulaştı. 12 Eylül bir kesim için tam bir cehenneme dönüşmüştü. 650 bin kişi göz altına alındı. 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı 71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 43 kişi intihar etti. İdam edilenler arasında cezası iki kez Yargıtay tarafından iptal edilen Erdal Eren de vardı. Milli Güvenlik Konseyi'nin kararıyla 13 Aralık 1980 günü infazı gerçekleştirilen Eren'in arkasından Kenan Evren'in söylediği "Asmayalım da besleyelim mi?" cümlesi yıllarca hafızalardan silinmedi. Dönemin trajikomik olaylarından biri de Genelkurmay Başkanlığı'nın bastırdığı, Kürtler hakkındaki şu maddeydi: "Dağların yüksek kısımlarında, tepelerde yaz kış erimeyen karlar vardı. Güneş açınca üzerleri buzlaşan camsı parlak bir tabaka ile örtülürdü karın yüzü. Üstü sert altı yumuşak olurdu. Bu karın üstünde yürününce, ayağın bastığı yer içeriye çöker, 'kırt-kürt' diye ses çıkarırdı. Doğulu Türkmenler'e, Kürt denmesinin nedeni buydu. Bölücülerin Kürt dedikleri, yaylalarda, karlık bölgelerde yaşayan Türklerin karda yürürken ayaklarından çıkardıkları sesin adıydı aslında."



O, ARTIK CUMHURBAŞKANI

Ve sıra Anayasa'ya gelmişti. Cunta'nın belirlediği Danışma Meclisi tarafından hazırlanan yeni Anayasa halk oylamasına sunularak yüze 92 çoğunlukla kabul edildi. Halk oylamasında 'Hayır' oyu kullananları sandık başında baskı altında tutmak için rengi dışardan görünen oy pusulaları kullandırıldığı iddia edildi ama bu, Anayasa'nın çok büyük çoğunlukla kabul edilmesini açıklayan tek neden değildi. Anayasa'nın kabulünün bir başka önemli etkeni darbe öncesi iç savaş ortamı nedeni ile vatandaşların kendi hayatlarından endişe duymasıydı. Aynı halk oylamasında, Kenan Evren otomatik olarak cumhurbaşkanı seçildi. Kabul edilen Anayasa'da, cunta üyelerinin ömür boyu yargılanmasını engelleyen geçici 15. madde, daha sonraki seçimlerle iktidara gelen hiçbir hükümet tarafından kaldırılmadı ve 12 Eylül liderlerinin dokunulmazlığı sürdü. 6 Kasım 1983 seçimlerine 'yasaklılar' katılamıyordu. Necdet Calp liderliğindeki Halkçı Parti, Turgut Özal'ın Anavatan Partisi ve emekli Orgeneral Turgut Sunalp'in kurduğu Milliyetçi Demokrasi Partisi yarışacaklardı. Evren, tüm gücüyle Turgut Sunalp'i destekliyordu. Ama bu kez ok tersine döndü. Anavatan ipi göğüslemişti. Türkiye, çok tartışılacak ama vizyonu geniş yeni bir başbakanla tanışıyordu: Turgut Özal ile... Kenan Evren ise etkisini altı yıl daha sürdürecekti.







12 Eylül’ün en zengin paşası



Tahsin Şahinkaya Time Dergisi’nin Dünyanın en zengin 50 generali listesinde..

12 Eylül zengini paşa, 30 yıldır Anayasa madde 15'ten yırtıyor..



Dünyaca ünlü Time Dergisi'nin 'Dünyanın en zengin 50 generali" arasında gösterdiği 12 Eylül'ün kudretli generali Tahsin Şahinkaya'nın babası "Topal Mehmet"in cebinde 1 kuruş bile yoktu.

Dünyaca ünlü Time Dergisi'nin "Dünyanın en zengin 50 generali arasında gösterdiği Tahsin Şahinkaya, Topal Mehmet'in oğluydu. Şahinkaya Ailesi, 1. Dünya Savaşı sırasında eski adı "Horovi" olan Trabzon'a bağlı Düzköy'de yaşıyordu. Yöredeki herkes gibi, onlar da açlık sınırındaydı. Şahinkaya'nın babası Mehmet Bey, Rus işgali ile birlikte köyünü terk edip, Merzifon'a kaçmak zorunda kaldı.

Giderken de yanında bir çöp bile götüremedi. Merzifon'da bir evlilik yaptı ve Tahsin Şahinkaya dünyaya geldi. Daha sonra askeri okula giden ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na kadar yükselen Tahsin Şahinkaya, 12 Eylül Darbesi ile birlikte "Milli Güvenlik Konseyi Üyeliği" sıfatını kazandı. Türkiye'yi yöneten 5 kişi içinde yer aldı. Ardından da Time Dergisi'nin araştırması sonucu "Dünyanın en zengin 50 generali" arasına girdi.

23 MİLYONLUK RÜŞVET

Allah, kendisine "Yürü ya kulum" demişti, ama Tahsin Şahinkaya'nın nerelerde yürüdüğü ve hangi yolları kat ettiği bir türlü ortaya çıkmadı.

Türkiye'de bir ihtilal yönetimi vardı ve böyle bir sorunun sorulması bile intihar anlamına gelirdi. Ardından da 1982 Anayasası'na konulan geçici 15. maddeyle diğer Konsey üyeleri ile birlikte Şahinkaya da "dokunulmazlık zırhına" büründü. Ancak, fısıltı gazetelerinde Şahinkaya ismi bir seramik fabrikası ve F-16'ların alımı sırasında verildiği iddia edilen 23 milyon dolarlık rüşvetle anılır oldu.

Demokrasiye geçildikten sonra Şahinkaya hakkındaki iddiaların araştırılması için TBMM'de bir araştırma komisyonu kuruldu. Şahinkaya'yı, Anayasa'nın Geçici 15. maddesi kurtardı ve ANAP'lılar ile birlikte bağımsız milletvekillerinin verdikleri oylarla aklandı. Anayasa uyarınca hakkında dava açılması mümkün olmadığından, hiçbir yolsuzluk iddiası soruşturulamadı.

NASIL ZENGİN OLDUĞUNU ASKERİYEYE SORMAK LAZIM

Şahinkaya'nın baş döndürücü yükselişi, hep muamma olarak kaldı. Üstelik, kendisini ve ailesini tanıyanlar da o günden bu yana "Nasıl?" sorusuna cevap verebilmiş değiller.

Şahinkaya'nın asıl memleketi olan Düzköy'ün eski Belediye Başkanı Avni Akdeniz (77), "Nasıl zengin olduğunu ben bilemem" dedi: "Topal Mehmet burada berberlik yaparmış.

1917-1918 yıllarında Rus işgalinden canını zor kurtarıp Merzifon'a kaçmış. Ben bilemem, oğlu nasıl zengin olduysa oldu. Onu askeriyeye sormak lazım, askeriyede zengin oldu. Babası buradan giderken bir çöpü yoktu. Nasıl zengin olmuş, onu askerler iyi bilir." Akdeniz, 12 Eylül 1980 İhtilali'nin ardından "memleketimizin çocuğu" deyip, Şahinkaya'yı ziyaret için Ankara'ya gittiğini de belirterek, şunları söyledi: "Önemli adamdı, Türkiye'yi idare eden 5 kişiden biriydi. Beni yanına bile sokmadı. Açık söylüyorum, memlekete de hiçbir faydası olmamıştır. Burada uzaktan akrabaları var. O dönemde dedesinin kardeşi Ahmet Şahinkaya ile görüştüklerini biliyorum. Fakat ona da faydası olduğunu sanmıyorum. Zaten Ahmet Bey vefat etti. Burada sadece çok uzak akrabaları kaldı." Akdeniz'in söylediklerini, Düzköy'e bağlı Aykut Beldesi'nin yeni Belediye Başkanı Muhammet Topaloğlu da doğruladı. Topaloğlu, "Buradaki insanlar ekonomik zorluklar yüzünden sürekli göç ederler. Düzköy'ün tamamı bir kişinin olsa, Ege ve Akdeniz'deki normal bir insanın standardını yakalayamaz" dedi.

ANAYASA'NIN 15. MADDESİ SORUŞTURULMASINA ENGEL

1980 İhtilali'nin mimarı Kenan Evren, hep "Ülkeyi uçurumun kenarından çekip aldık" sözlerini tekrarlayıp durdu. O günden bu yana da Evren ve arkadaşlarının ülkeyi kurtarıp kurtarmadıkları tartışılıyor. Ancak, tartışılmaz gerçek, dönemin Milli Güvenlik Konseyi Üyesi Tahsin Şahinkaya'nın kendisini çok iyi kurtardığı!

Buna karşılık Şahinkaya'nın hangi sihirli formülü kullandığını bilen yok.

Hakkında soruşturma yapılmasına Anayasa'nın geçici 15. maddesi hep engel oldu.

Önümüzdeki 12 Eylül'de yapılacak referandumda "evet" oyu çıkar ve anayasa değişirse, belki o zaman Şahinkaya ile ilgili soru işaretleri de aydınlığa kavuşabilecek.

HAKKINDA YILLARDIR ARAŞTIRILMAYAN İDDİALAR

Tahsin Şahinkaya, 11 Eylül 1980'de ABD'den döndü, ertesi gün darbe oldu. İşte Şahinkaya ile ilgili yıllardır bir türlü araştırılamayan iddialar: n 19 Mart 1976'da Northrop uçak şirketi, askeri uçak alımları için Türkiye'de bazı yetkililere rüşvet verdiğini açıkladı. Pek çok ülkede hükümetlerin başını yiyen bu skandal, Türkiye'de araştırılmadı. n Yıllarca süren F-16 uçaklarının ihalesi 1983'de sona erdi.

Amerikan Kongresinde hakkında soruşturma açılan General Dynamics Şirketi'nin eski Başkan Yardımcısı Veliotis, Türkiye'ye 23 milyon dolar rüşvet verildiğini açıkladı. TBMM'de bir araştırma komisyonu kuruldu. Şahinkaya, ANAP'lı ve bağımsız milletvekillerinin oyu ile aklandı. n Şahinkaya'nın adı, ünlü MİT Raporu'na da girdi: "Tahsin Şahinkaya, Sarı Avni, Behçet Cantürk, Dündar Kılıç, Fahrettin Aslan ile inşaat ve ihale mafyasıyla ilişkilidir. Bu alandaki ilişkilerine ait ifadeler ve teyp bantları bulunmaktadır." n Amerikan Senatosu Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı'nın verdiği bilgilerle yazılan mektup, Devlet Başkanı Kenan Evren'e gönderildi. Mektupta, Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya'nın rüşvet aldığı tarif ediliyordu. Ancak, bu mektupla ilgili hiçbir işlem yapılmadı. (TAKVİM)

Hiç yorum yok: