4 Ekim 2010 Pazartesi

Eser KARAKAŞ - Gazeteciliğin meşruiyet sınırları

Gazeteciliğin meşruiyet sınırları


Eser KARAKAŞ ekarakas@stargazete.com

Bekir Coşkun’un HaberTürk gazetesinde işten çıkarılması sonrası, bu tekil olaydan tamamen bağımsız, gazeteciliğin meşruiyet sınırları üzerine bir deneme yazdım ama soyut değerlendirmelere yabancı, ancak bir isim üzerinden tartışabilen kimi yazarlar çok sert bir eleştiri kampanyası açtılar, benim Sayın Coşkun’un işten çıkarılmasını alkışladığımı iddia ettiler.

Oysa, yapmaya çalıştığım sadece bir meşruiyet sınır denemesi idi.

Meselenin Bekir Coşkun olayından bağımsız olduğunu göstermek için aşağıya 2 Mart 2010 günü Star Gazetesinde yazdığım “Köşe yazarlarının özgürlüğü” başlıklı bir yazıdan pasajları aynen koyuyorum.

“Köşe yazarlığının, hele merkez medya iddiasındaki gazetelerde yazanların, özgürlüklerinin sınırları var; bu sınırlar da Anayasa’da ifadesini bulan demokratik, laik, hukuk devleti sınırları.

Bu çerçeve içinde kalındığı sürece günümüzde köşe yazarlarının özgürlüğü sonuna kadar kutsal ve arkasında durulacak bir pozisyon.

Türkiye’de köşe yazarlığı yapıyorsanız, laik devlet ilkesini ve demokratik hukuk devletini savunacak, bu ilkelere ters düşen girişimlere karşı tavır alacaksınız.

Daha somuta inelim; askeri darbelere, muhtıralara çekincesiz, radikal olarak karşı çıkacaksınız (demokratik hukuk devleti); devletin laik yapısına karşı girişimlere tavır alacaksınız, mesela Ankara’da olduğu gibi bir sokak ya da mahallede içkili yer referandumunu kepazelik olarak kabul edeceksiniz, karşı çıkacaksınız (laik devlet).

OYSA, ülkemizde yakın bir geçmişte bir 27 Nisan kepazeliği (demokratik hukuk devletine açık saldırı) yaşandı ama bugün Sayın Başbakan’ın eleştirdiği köşe yazarlarının bir bölümü bu rezil muhtıra karşısında ya yana tavır koydular ya da hiç tavır koyamadılar.

İşte size somut iki örnek; (Sayın Oktay Ekşi, Hürriyet gazetesi başyazarı, 29 Nisan 2007): “Asıl sorun, ülkeyi yöneten siyasi partinin Atatürk ilkelerine -dolayısıyla Cumhuriyet’in Anayasa’da da yer alan temel değerlerine- aykırı faaliyetleri korumasında, hatta teşvik etmesinde... Hükümet kendisine Anayasa tarafından verilen, “Bu ülkeyi bu temel ilkelere göre yöneteceksin” diye özetlenebilecek görevi yapmayıınca, hatta yapmamaktan da beterini, yani tam aksini yapınca ister istemez maraza çöküyor.”

(Sayın Ertuğrul Özkök, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, 29 Nisan 2007) : “Demokrasi kaygısıyla, sadece askeri eleştirmek, ne adil, ne yararlı, ne de sonuç verici bir girişim olacaktır. Çünkü o bildiride savunulan görüşler, toplumun önemli bir bölümü tarafından paylaşılmaktadır. Şurası bir gerçektir: Siviller bu süreci iyi yönetemediler. Emin olunuz ki, bunda herkesin yanlışlığı rol oynamıştır. Tabii her şeyden önce iktidarın.”

Bu görüşler çağdaş bir hukuk devletinde meşru olarak köşe yazarlığı yapacak kişilere ait olamaz; her köşe yazarı siyasi iktidara karşı olabilir, bizim özelimizde AK Parti’ye muhalif olabilir, çok sert eleştiriler getirebilirler, Başbakan’ın oğlundan girip, Deniz Fenerinden çıkabilirler ve bu muhalif tutum bu arkadaşların en doğal hakkıdır, mesleki onurlarıdır, birisi bu hakka el uzatırsa herkes uzanan bu elin karşısında olur, olmalıdır.

ANCAK, yukarıda sunduğum iki alıntı, sadece iki örnek, bazı köşe yazarlarının meşruiyet dışına çıktığını göstermektedir. Bir hukuk devletinde askeri muhtıra suçtur, meşruiyet ve legalite dışıdır. Özkök ve Ekşi gibi AK Parti muhalifleri (en kutsal haklarıdır) bir gün için, 28 Nisan sabahı, söz konusu muhtıranın (bir suçtur) bir kepazelik olduğunu söylemeleri, BİR GÜN İÇİN “hepimiz AK Parti’liyiz” deyip, 29 Nisan 2007 günü AK Parti’ye en sert muhalefeti, kaldıkları yerden devam ederek sürdürmeleri mesleki etik için şarttı.

Bunu yapamayanların bugün köşe yazarlığı adına konuşma hakları KOMİKTİR.”

Hiç yorum yok: