4 Ekim 2010 Pazartesi

Ahmet Altan - Samimiyet ve Erdoğan

KUM SAATİ 28.09.2010


Ahmet Altan

Samimiyet ve Erdoğan




Elia Kazan’ın, Meksikalı ünlü devrimci lider Emiliano Zapata’nın hayatını anlattığı filmde birbirine benzeyen iki sahne vardır.

Filmin başlarında, aralarında Zapata’nın da bulunduğu çiftçiler Meksika Devlet Başkanı’nı ziyaret eder.

Zapata, bu görüşme sırasında başkanı eleştiren sert sözler söyler.

Başkan, ona dönüp, “adın ne senin” diyerek, daha sonra cezalandırmak üzere ismini bir kâğıda not eder.

Filmin sonlarına doğru, Zapata yaptığı devrimi kazanır ve devlet başkanı olur.

Ama ülkede sıkıntılar vardır.

Çiftçiler Başkan Zapata’yı ziyarete gelirler, aralarından birisi sert bir şekilde eleştirir Zapata’yı.

Zapata o çiftçiye döner ve “adın ne senin” der.

Bunu söylediği anda da, nereden nereye geldiğini, devrimcilikten tutuculuğa geçtiğini fark eder.

Başbakan Erdoğan, “Anayasa’yı şimdi değiştirelim” diyen CHP Başkanı Kılıçdaroğlu’nun önerisini, “onu samimi bulmuyorum” diyerek daha baştan reddettiğinde aklıma bu sahne geldi.

Erdoğan, bu son anayasa değişiklikleri için harekete geçip işbirliği önerdiğinde CHP’nin o zamanki başkanı Deniz Baykal, aynen bu sözlerle, “Erdoğan’ı samimi bulmadığını” söyleyerek işbirliğini daha baştan reddetmişti.

O reddedişin bedelini CHP, Anayasa referandumunda çok pahalıya ödedi.

Kılıçdaroğlu, önümüzdeki seçimlere, AKP’nin “Anayasa’yı değiştirmeyi” önermesiyle, CHP’nin de “değişime karşı çıkmasıyla” gidilmesi halinde, partisinin ve kendisinin çok ağır bir yenilgi yaşayacağını anlamış gözüküyor.

“Tek değişimci parti” olma rolünü AKP’den almak, en azından bu role ortak olmak istiyor.

Siyaseten fevkalade meşru ve haklı bir istek.

Erdoğan ise, “topuyla kimsenin oynamasına izin vermeyen” bir çocuk gibi Anayasa’ya ve değişime sarılıp, CHP’nin önerisini Baykalvari bir edayla reddediyor, “anayasa değişimini” bir seçim kozu olarak sadece kendi elinde tutmak istiyor.

Baykallaşmaktan bir fayda sağlayacağını zannediyorsa buna devam etsin.

Ama başkalarının “samimiyetini” sorgulamak, sonunda insanın kendi samimiyetini sorgulanır hale getirir.

“Erdoğan ne istiyor” diye sorma hakkı doğar herkese.

Erdoğan, gerçekten Anayasa’nın değişmesini, ülkenin gelişmesini, özgürleşmesini mi istiyor yoksa geçen seçimlerde yaptığı gibi “anayasa değişikliğini” bir seçim kozu olarak tutmak ve değişimi geciktirmek mi istiyor?

Hangisi?

Hiç kimse “değişimci” olmadığında değişimi savunmak ve değişmek için azgın bir at gibi gemini zorlayan bu toplumun gücünü tek başına arkasına almak kolay, esas zor olan, başkaları da değişimi savunduğunda onları geçecek stratejiler ve projelerle yarışabilmek.

Hayatın gerçekleri Kılıçdaroğlu’yu “değişime” sahip çıkmaya zorladığında, hemen değişimin önüne set çekerek CHP liderinin “samimiyetini” sorgulamak Erdoğan’ı bir anda “tutuculaştırır”.

Erdoğan lider olduğu için Türkiye değişmiyor, Türkiye’nin değişmek istediğini fark ettiği ve buna uygun davrandığı için Erdoğan lider.

Türkiye, değişim hızını Erdoğan’ın seçim hesaplarına ve kişisel arzularına göre belirlemeyecek, Erdoğan Türkiye’nin değişimine ayak uyduracak.

Siyaseten çok sıkışan CHP anayasa değişikliğine “evet” diyorsa, onun işbirliği neden reddedilsin?

Gerçekten değişim isteyen biri, CHP’ye hemen “hadi” der ve hazır ortada Özbudun’un anayasa taslağı varken, onu daha da mükemmelleştirip tartışmaya açar.

Üstelik Kılıçdaroğlu, sadece Anayasa’yı değil diğer 12 Eylül yasalarını da değiştirmeye hazır olduklarını söylüyor.

İki liderin dünkü kısa görüşmelerinde “başörtüsünün” konuşulduğu anlaşılıyor.

Başörtüsü çok önemli bir sorun ama “tek” sorun değil.

Neden AKP ve CHP birlikte özgürlüğün yolunu açmasın?

AKP, değişim önerilerini masaya koysun, CHP’nin samimi olup olmadığı uygulamalardan anlaşılsın.

Kürt sorununu çözmenin eşiğinde olduğumuz şu günlerde, değişim isteği bir sel gibi kabarıyor bu ülkede.

Bu isteğe ayak uyduran lider olur, bu isteği gemlemeye kalkan sel sularının altında kaybolur.

Değişimi durdurabileceğini sanan çok parti ve lider kayboldu.

Erdoğan, kimsenin değişimi desteklemediği bir ortamda liderlik yaptı hep, diğerlerinin tutuculuğu onun değişimciliğini parlattı, bir de diğerleri değişim istediğinde görelim ne yapacağını.

Eğer yapacağı, değişim isteyenlerin hemen “samimiyetini” sorgulamaksa...



Viva Zapata filmini alıp, bir akşam Deniz Baykal’la birlikte oturup seyretsin.

Hiç yorum yok: