6 Ekim 2010 Çarşamba

Ahmet Altan - Avcı ve Ergenekon

Doğrusu ya, Hanefi Avcı’nın niye böyle bir kitap yazdığını, mesleki çekişmelerden mi, özel hayatından mı, bilmediğimiz başka bağlantılardan mı yoksa samimi endişelerden mi kaynaklandığını bilmiyorum.

Ali Bayramoğlu’nun önceki gün Neşe Düzel’e söylediği gibi “dürüst” bir adam olduğu, Susurluk’un ortaya çıkarılmasında önemli rol oynadığı biliniyor.

Ama Avcı netice itibariyle bir istihbaratçı ve istihbaratla samimiyet pek elele giden kavramlar değil.

Hele böylesine ortalığı karıştıracak bir kitap bir istihbaratçı tarafından yazılıyorsa, bunun arkasında bir hesap olduğunu tahmin etmek çok zor olmaz.

O hesabın ne olduğunu da ancak işin içindekiler bilir.

Alper Görmüş’ün dün yazdığı gibi kitabın iki ayrı bölümünde iki ayrı Ergenekon tarifi var.

Birbirleriyle tümüyle zıt tarifler bunlar.

Aynı kitabın içinde bu kadar “görüş” farkı olması, insanın aklına “iki ayrı yazar” fikrini getiriyor haliyle.

Acaba söylentiler doğru mu, birinci bölümünü Avcı, ikinci bölümünü başkası mı yazdı diye düşünüyorsunuz.

Gene de bütün bunların hiçbirinin doğru cevabını şu anda bilmiyoruz.

Benim açımdan bütün bunlardan daha ilginç olanı Hanefi Avcı’nın, Dink cinayetinde, Danıştay cinayetinde “derin devleti” aklamak için şaşırtıcı bir çabaya girişmesi.

Neden Dink cinayetini “üç beş çocuğun” üstüne yıkmaya çalıştığı çok kurcalanacak.

Avcı, kitabının ikinci bölümünde Ergenekon’u da “önemsiz” göstermeye uğraşıyor.

Ergenekon’un üstüne gidenler ise Fethullahçı damgası yiyor kitapta.

En çok dikkatimi de bu çekti.

Çünkü bu yaygın bir propaganda, çok sık söyleniyor.

“Aslında Ergenekon yok, Fethullahçılar orduyu yıpratmak için Ergenekon’u kullanıyor” görüşü sık sık tekrarlanıyor.

Ergenekon diye bir şey olmadığını, Danıştay cinayetini çözerek, Dink cinayetinin arka planını ortaya çıkartarak, darbe planlarının kimler tarafından hazırlandığını ortaya koyarak, topraklardan çıkan silahları oraya kimin gömdüğünü belirleyerek kanıtlayamıyorlar.

Bunları ortaya çıkardıkça Ergenekon da ortaya çıkıyor çünkü.

Silahların, suikastların, darbe planlarının “maksatlı biri tarafından uydurulduğunu” söylemek zorundalar.

Bu kadar büyük işleri yapabilecek bir derin devlet var bu ülkede.

O zaman “derin devlet” kadar güçlü başka bir “güç” icat etmek gerekiyor.

O güç de Fethullahçılar.

Kim Ergenekon’un üstüne gitse Fethullahçı damgası yiyor.

Ergenekon’u koruyabilmek için ellerindeki tek “propaganda malzemesi” bu.

Ergenekon yok, Fethullahçılar var.

Balyoz’u Fethullahçılar yazdı, darbe planlarını Fethullahçılar yaptı, Dink cinayetini Fethullahçılar abarttı, Danıştay cinayetini Fethullahçılar bir örgüte bağladı, silahları Fethullahçılar gömdü, Kafes planını Fethullahçılar yazdı, Koç müzesindeki denizaltına bombayı Fethullahçılar koydu.

Bu ülkede bir devlet, bir derin devlet var, ordu var, jandarma var, istihbarat var, medya var, neden bunca güç, bu suçların Fethullahçılar tarafından işlendiğini kanıtlayacak tek bir belge bile çıkartmıyor?

Neden hep devletin içindeki Ergenekoncular planlarıyla birlikte yakalanıyor da, onlara “suç attığı söylenen” Fethullahçılar yakalanmıyor?

Ya Fethullahçılar çok akıllı ve güçlü, devlet, ordu, istihbarat, polis, yargı, medya çok aptal ve güçsüz...

Ya da bu teoriyi destekleyenler tamamen uyduruyorlar.

Hangisi?

Bu ülkede Fethullahçılar olmasaydı Ergenekon diye bir şey olmayacak mıydı?

6-7 Eylül’ü, Kahraman Maraş’ı, Çorum’u, Sivas’ı, Susurluk’u da Fethullahçılar mı uydurdu, 1993’teki cinayetleri Fethullahçılar mı işledi?

Onlar neydi? Onları kim yaptı?

Fethullahçıların “çok tehlikeli” olduğunu söyleyenlerin samimiyetine ancak Ergenekon’un “varlığını ve yarattığı tehlikeyi” kabul ettiklerinde inanırım.

Aksi takdirde onların bir “çeteyi” aklamak için bir cemaatin imajını kullandıklarını düşünürüm.

Avcı için de aynı şeyi düşünüyorum doğrusu.



ahmetaltan111@gmail.com

Hiç yorum yok: