4 Ekim 2010 Pazartesi

Ahmet Altan - Zamanı gelince...

KUM SAATİ 30.09.2010


Ahmet Altan

Zamanı gelince...



Ben basit bir soru sorayım izninizle.

Türkiye, birileri istediği için mi değişiyor?

Yoksa değişmeye mecbur olduğu için mi?

Nüfusu yetmiş milyonu aşmış, Kürt vatandaşlarının sayısı yirmi milyon civarına ulaşmış, güneyinde Kürdistan devleti kurulmuş, Orta Anadolu’daki muhafazakâr kesimin elinde kuvvetli bir sermaye birikmiş, milli geliri on bin dolara yaklaşmış, ihracatı yüz milyar doları geçmiş, gelen turist sayısı otuz milyon olmuş, iletişim ağlarıyla dünyaya bağlanmış, siyasi varlığı Ortadoğu ve dünyada kabul edilmiş, içerdeki yabancı yatırımları artmış, Avrupa Birliği’ne üyeliğe hazırlanan bir Türkiye’yi “değişmeden” tutmak mümkün mü?

Bu şartlardaki bir toplumu değişmeden tutabilecek bir güç var mı?

Değişim, genellikle bizim ülkemizde “siyasi” bir konu olarak algılanıyor.

Bazı siyasetçiler “değişim” istiyor da Türkiye ondan değişiyor, eğer o siyasetçiler istemezse Türkiye değişmezmiş gibi bir anlayışın tartışılıp durduğunu görüyoruz.

Şu anda var olan bütün siyasi partiler toplanıp anlaşsa ve “biz değişim istemiyoruz” diye bağırsa, o partilerin hepsi birden batar, yeni partiler çıkar ve Türkiye değişir.

1923’te şekillenmiş bir devlet anlayışı ve toplumsal yapıyla Türkiye’nin yola devam etmesinin imkânı yok.

Yüz dereceye gelmiş bir suyun kaynamasını önleyebilir misiniz?

Tek çareniz o suyun içinde bulunduğu kabı ateşin üstünden kaldırmaktır.

Eğer, Türkiye’nin nüfusunu yeniden on beş milyona indirir, ihracatını iki milyar dolara çeker, adam başına geliri beş yüz dolara düşürür, cep telefonlarını, internetleri, televizyonları iptal eder, Orta Anadolu’daki fabrikaları yakar, yabancı yatırımcıları kovar, turistlere kapıları kapatır, Avrupa’dan ve dünyadan çekilirseniz belki değişimi durdurursunuz.

Var mı bunu yapabilecek bir güç?

Bunu yapacak güç yoksa değişimi durdurabilecek bir güç de yoktur.

Türkiye değişecek.

Burada yeni bir devlet ve yeni bir toplumsal “anlaşma” olacak.

Savaş bitecek burada.

Herkes savaş istese de savaş bitecek.

Türkiye’de barış şartları oluştu çünkü.

O barışın gerekleri yerine getirilecek.

Kürtler anadilde eğitim yapacak.

Kürtçe konuşmayı yasaklamaya kalktılar, oldu mu, olmadı, anadilde eğitim yasağı da olmayacak.

Başörtülü kızlar üniversitelere girecek.

Aleviler çocuklarını istedikleri gibi eğitecek, ibadethaneleri kabul görecek.

Düşünce ve inanç özgürlüğü gelecek.

Ordu kışlasına dönecek.

Hukuk sitemi adil olacak.

Devlet içindeki çeteler tasfiye edilecek.

Türkiye 1923’ten 2010’a gelecek.

Çünkü yaşadığımız yıl 2010.

Bunların gerçekleşmesini kimsenin önleyemeyeceğini göreceksiniz.

Zamanı geldiğinde “toplumsal değişimler” doğa olayları kadar kaçınılmaz ve önlenemez olur, deprem gibi, sel gibi karşı durulamaz bir patlamaya dönüşür.

Bu değişimi anlayan, algılayan, bu değişimin taleplerini yerine getiren siyasi partiler iktidar olur, bu değişime karşı çıkan partiler silinir.

ANAP örneğini hiç unutmayın.

Değişime ayak uydurduğu sürece ANAP büyük bir siyasi güçtü, değişimi durdurabileceğini sandığı anda da erimeye başlayıp yok oldu.

Siyasi partiler ancak değişime ayak uydurduklarında güçlenirler, değişimi durdurmaya çalıştıklarında yok olurlar.

Bugün Türkiye barışın savaştan, huzurun huzursuzluktan daha kârlı olduğu bir aşamaya vardı.

Barış, insanlar için daha büyük olanaklar sunduğu, savaştan daha kârlı olduğu zamanlarda savaşı sürdürmek mümkün değildir, toplum o savaşı durdurur.

Vakti geldiğinde bir çiçeğin açmasını, vakti geldiğinde yağmurun yağmasını, vakti geldiğinde ipek böceğinin kozasından çıkmasını engelleyemeyeceğiniz gibi vakti geldiğinde bir toplumun yapı değiştirmesini de engelleyemezsiniz.

Siyaset değişimi yaratmaz, değişim kendi siyasetini yaratır.

Neyin, nasıl ve neden değiştiğini kavramadan sadece siyaset konuşur, toplumdaki her kımıltının siyaset tarafından belirlendiğini sanırsanız çok kötü yanılırsınız.

Değişim, toplum değişmek mecburiyetinde kaldığı için gerçekleşir.

Bu büyük değişimi durdurabileceklerini sananlar, ancak bir depremi durdurabilecek doğaüstü bir güce ulaştıklarında bunu yapabilirler.

Var mı fanilerin arasında böyle güce sahip birisi?

Hiç yorum yok: