Erbakan dendiğinde
Eser KARAKAŞ ekarakas@stargazete.com
Saadet Partisi’nde ilginç gelişmeler oluyor.
Prof. Dr. Numan Kurtulmuş başkanlığındaki Saadet Partisi muhafazakar kesimde Sayın Necmettin Erbakan ve arkadaşlarından kendini ayrı bir yere konumlandırıp ilginç bir söylemle siyaset yapmaya başlamış idi.
Kendini AK Parti ile özdeşleştirmeden 12 Eylül referandumunda evet çizgisine de güçlü bir destek verdi Numan Kurtulmuş.
Sayın Erbakan ve arkadaşları derken mesela, bizim kültürümüzün ürünü olmadığı için İstanbul surlarını yıktırmayı öneren Oğuzhan Asiltürk var, bizim kuşağın yakından tanıdığı başkaları var.
Saadet Partisi’nin iç işlerini yakından izlemiyorum ama referandum öncesi bir iftar yemeğinin eli sopalı magandalar tarafından basılmasını hepimiz hatırlıyoruz.
Referandum sonrası da bir yargı kararıyla parti kayyuma devrediliyor ve ilginçtir kayyum olarak da yine aynı yargı organı tarafından Erbakan çizgisinden insanlar tayin ediliyor.
Saadet Partisi’nde yaşananları yakından izlemiyorum, partinin iç işleri hiç ilgimi de çekmiyor; yaşanan ilginç gelişmelerin önümüzdeki ilk genel seçimle ve Cumhurbaşkanlığı süreci ile ilişkili olduğunu söyleyenler var, partinin kaynaklarıyla ilişkili olduğunu söyleyenler var, vs.
Bu süreçte benim daha çok ilgimi çeken mesele ilerleyen yaşına rağmen hala siyasette hamleler yapabilen Sayın Necmettin Erbakan.
Erbakan bizim gençlik yıllarımızın ilginç bir figürü; TOBB günleriyle, altı bir türlü kızaramayan kadayıfıyla, ilginç halk tanımlamalarıyla, yeminli AB karşıtlığıyla, mücahitliğiyle (?), vs. hepimizin hafızasında özel bir yeri var.
Ancak, seneler geçip geçmişe daha sakin ve daha tecrübeli gözlerle baktığınızda Erbakan imajı size başka ilginç konuları da çağrıştırıyor.
Erbakan dendiğinde bendenizin aklına en çok gelen İKİ KONU, nedense, 12 Eylül Kenan Evren darbesinin tam bir hafta öncesine ait.
Bu iki olaydan otuz sene sonra, Türkiye’yi de daha iyi anladıktan sonra, ne yalan söyleyeyim, zihnime çok ilginç bir Erbakan figürü ilişiyor, üşüşüyor.
Erbakan için her şey söylenebilir ama herhalde hiç düşünülemeyecek şey Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın zekasının vasatlığı ya da yetersizliği; bu sözüme bir mim koyun.
Yaşınız benim yaşıma yakınsa hafızanızda, çok daha gençseniz ise internette bir yolculuğa, 12 Eylül 1980’in bir hafta öncesine gidelim.
Ankara’da bir hafta sonra yapılacak bir darbenin açık açık son rötuşları gerçekleşiyor, bu konuyu başkentte sağır sultan bile biliyor.
Ve Necmettin Erbakan’ın başkanlığındaki Milli Selamet Partisi 6 Eylül 1980 günü, Erbakan’ın da katılımıyla meşhur Konya mitingini (Kudüs mitingi) yapıyor, mitingde İstiklal Marşı yuhalanıyor, yeşil bayrak açılıyor, vs; 12 Eylül darbesi sonrası dönemin güçlü ismi Orgeneral Haydar Saltık bu mitingi 12 Eylül’ün temel gerekçesi olarak pazarlayacaktır.
Konya Mitinginden bir gün önce de, 5 Eylül 1980 günü, TBMM’de dönemin Adalet Partisi azınlık hükümeti Dışişleri Bakanı Sayın Hayrettin Erkmen, Erbakan ve arkadaşlarının verdiği bir gensoruyla düşürülüyor; gensorunun esas hedefi rahmetli Erkmen’in 12 Eylül darbesinden hemen önce AET’ye tam üyelik başvurusu yapmaya kalkmasıdır, Kudüs meselesi bahanedir.
Bu gensorunun TBMM’de CHP tarafından desteklenmesi de ayrı bir siyasi skandaldır; Sayın Deniz Baykal’ın oturduğu koltuktan konuşma yapan Sayın Erkmen’e “boşuna uğraşma, düşeceksin” diye bağırması Meclis zabıtlarında mevcuttur.
Rahmetli Hayrettin Erkmen, buldozer gibi gelen 12 Eylül darbesini görmüş ve AB’ye tam üyelik başvurusu yapmış bir ülkede darbe yapmayı güçleştirmek, darbecilerin hayatını zorlaştırmak için normal rejimin son dakikalarında bir hamle yapmak istemiş ama Erbakan engeliyle karşılaşmış, Cumhuriyet döneminin ilk gensoruyla düşen bakanı olmuştur.
Saadet partisinde yaşananlar nedense aklıma 12 Eylül 80’den bir hafta önce yaşanan bu iki olayı getirdi; bir ayağım havada yemin ederim, art niyetim yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder