4 Ekim 2010 Pazartesi

Aysel Tuğluk, İmralı’da Öcalan’la görüşürken başladım yazıya... İşaretler, “PKK’nın çatışmasız alanlara çekilmesini de içeren süresiz ateşkes” için İmralı’dan Kandil’e talimat gittiği yönünde. İçimizde en iyimser olanlarımız, memleketin güzergâhını “dönüşü olmayan barış” diye özetliyor. PKK’nın silah bırakmasını da içerecek bir “barışma” sürecinin muhtemel zorluklarına dikkat çekenlerimiz ise, her olumlu adımda “hadi bakalım” deyip, bir sonraki adımın aksamaması için dua ediyor. Kuşkusuz, dik ve dikenli bir yol bu. Yine de, gerilla üniformalı çocuklarla asker üniformalı çocukların birbirinin kanını akıtmayacağı, bu sayede, kalıcı barış ve tam eşitlik için yapılması gerekenler üzerinde düşünmeye zaman ve enerji bulabileceğimiz bir dönemin eşiğindeyiz bence. İnanıyorum ki, siz bu satırları okurken, Aysel Tuğluk da İmralı’dan, bu iyimserliğimi teyit eden mesajlarla dönmüş olacak.




Beklediğimiz olur ve silahlar susarsa, Kürt sorununun yeni isyanlara meydan bırakmayacak şekilde demokratik bir çözüme kavuşturulmasının yollarını daha serinkanlı bir şekilde konuşabileceğiz. Anadilde eğitim hakkının hayata geçirilmesi de bu yollardan biri bence. Başbakan Erdoğan’ın, “Kimse bizden resmî olarak anadilde eğitim beklemesin” sözüne rağmen böyle düşünüyorum. Öncelikle bu sözdeki “resmî olarak” kaydını doğru anlamalı, sonra da bu kaydın nasıl aşılabileceğini ya da bu kayda rağmen neler yapılabileceğini düşünmeliyiz.



Başbakan, “resmî olarak” kaydıyla her şeyden önce, Anayasa’daki “(Devletin) dili Türkçedir” ifadesinin değiştirilmesine karşı olduğunu anlatmak istedi. Ben, kendi payıma, “Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî dilleri ...” diye başlayan bir anayasa maddesinin de, bu toplumu ve bu devleti herhangi bir şekilde zayıflatacağını düşünmüyorum ama iktidarıyla muhalefetiyle, böyle bir dilsel çoğulculuğu bu düzeyde resmîleştirmeye hazır olmadığımızı da görüyorum.



Başbakan, o cümleyle ayrıca, Kürtçenin “anadilde eğitim” adı altında öğretilemeyeceğine de dikkat çekti, yani “Kürtçe kurslar ya da Kürdoloji enstitüleri vesaire olsa bile, Kürtçeyi anadil olarak okutan okul açılamaz” demek istedi. Nitekim Anayasa’nın 42. maddesi de “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” diyor.



Bense şuna inanıyorum; bu topraklarda kalıcı barış, ancak Kürtler, kendilerini Türklerle “eşit vatandaş” hissettikleri zaman mümkün olacak. Yoksa, daha nice ateşkesin, nice müzakerenin sonunun ölümlerle geldiğini göreceğiz, umutlarımız yeşerdiği gibi yine hızla solacak. Türkiye’nin yapacağı yeni anayasanın kalıca barışa hizmet etmesi için “eşit vatandaşlık” hakkını güvenceye alması şart. Bunun da en önemli koşullarından biri, Anayasa’nın 42. maddesindeki kategorik yasağın kaldırılması olacak.



Başbakan’ın Kürtçe eğitime itirazı da, esasen, 42. Madde’deki “anadil” uyarısından mülhem. Zira bu ülkede, Türkçeden başka birçok dil, ana müfredat dili olarak okutuluyor. Hatta çoğumuz, çocuklarımız, “anadilde eğitim görmesin” diye âdeta debeleniyoruz. Biraz parası olan herkes, çocukları anaokulundan itibaren bir ya da daha fazla yabancı dil öğrenebilecekleri, ileri sınıflarda hemen bütün derslerin yabancı dilde yapıldığı okullarda okuyabilsinler diye çırpınıyor. Tabii, İngilizce, Almanca vb. eğitim veren okulların yanı sıra, azınlıkların anadillerini okuyabildiği Rum ve Ermeni okulları da var. Batı dillerini okutan okullara bakıp “İngilizce mubah da, Kürtçe niye mubah değil” deseniz, “ama Kürtçe, bu topraklarda yaşayan milyonlarca insanın anadili” gibi müthiş paradoksal bir cevap alıyorsunuz. “Rum okulu var da, Kürt okulu olmaz mı” deseniz, “Kürtler resmen azınlık değil” diye Lozan’ı çarpıyorlar yüzünüze. Kürtlerin “ikinci sınıf” vatandaşlığa mahkûmiyetinin onaylanıp mühürlenmesi bu kadar kolay velhasıl.



Türkiye (ve eğer “barışın başbakanı” olmak istiyorsa Erdoğan) şimdi bu mührü kırmanın yolunu bulmak zorunda. 42. Madde değişirse, özel kurumların Kürtçe eğitim veren okullar açması mümkün olacaktır.



Aman efendim, Kürtçe kurslar varmış ama talep yokmuş... Bu devirde, İngilizce okumak varken Kürtçe de neymiş! Orası, Kürt anne-babaların bileceği iş; siz anadilde eğitimin önündeki engeli kaldırın, Kürtler isterlerse bu hakkı kullanmayabilirler.



Zira, gerçekten de burada bir lütuftan, bir imtiyazdan değil, bir haktan söz ediyoruz. Bu hakkın hayata nasıl geçeceği ise farklı ülkelerde, farklı uygulamalarla karşılığını buluyor. Avrupa Birliği’nde mesela, anadilde eğitim konusunda, İspanya ve Britanya gibi liberal ülkeler de var, Fransa gibi muhafazakârlar da.



İspanya’da resmî federal dil Kastilyano ama Katalanca, Baskça, Galiçya, Aranes dilleri de “resmen” tanınıyor ve bütün ilk ve ortaokullarda, bölge halkının anadili ile Kastilyano birlikte öğretilirken, iki dilli eğitim de federal bütçeden finanse ediliyor.



İngilizcenin ana yurdu Britanya’da da durum farklı değil. Mesela, Galler’de çocukların yüzde 25’i halen İngilizce yerine Galce eğitimi tercih ediyor, ayrıca bölgede İngilizce eğitim yapan bütün devlet okullarında, 16 yaşına kadar her öğrenci zorunlu ders olarak “Galce” öğreniyor.



Fransa’da durum farklı; ülkenin tek resmî dili Fransızca ve devlet, başka herhangi bir anadilde eğitim için bütçe ayırmıyor. Buna karşın, Korsikaca, Brötonca gibi diller yasal koruma altında; belediyelerin ya da özel kurumların, Fransızcanın yanı sıra bu dillerde de eğitim veren okullar açması serbest.



Türkiye, eğer silahların susmasını fırsat bilip kalıcı barış adımları atacaksa, önünde “anadilde eğitim” açısından birkaç seçenek var ve Kürtçe yasağının bugünkü gibi sürmesi bu seçeneklerden biri değil. Ya Fransa’daki gibi yapacağız; devlet Kürtçe okul açmayacak ama belediyelerin, özel kurumların bunu yapmasına engel olmayacak... Ya da devlet, Doğu ve Güneydoğu’da, resmî dil Türkçenin yanı sıra Kürtçenin (ve belki Arapçanın) öğrenilmesine imkân tanıyacak. Esasen, bu ülkenin Kürtlerine, “devlet sizi makbul sayıyor” mesajını verecek olan da bu ikinci seçenektir. İlk adım, bölgedeki bazı pilot okullarda Kürtçenin (ve belki Arapçanın) “seçmeli ders” olarak müfredata eklenmesiyle atılabilir. Kaldı ki, bu pilot uygulama için 42. Madde’nin değişmesini beklemek bile gereksiz bence.

Hiç yorum yok: