28 Ocak 2011 Cuma

Ahmet Altan - Başka bir sorun

KUM SAATİ 23.12.2010
Türkler, Kürtlerin her türlü talebini ve siyasi hamlesini Türklerle Kürtler arasında bir sorun olarak görüyor.
Biz hep Kürt-Türk ilişkisini konuşuyoruz ama neredeyse Kürtlerle Kürtlerin ilişkisini hiç konuşmuyoruz.
Hâlbuki benim görebildiğim kadarıyla son zamanlarda PKK-BDP hattında gerçekleştirilen hamlelerin önemli bir kısmı Kürtlerle Kürtler arasındaki sorundan kaynaklanıyor.

“İki dillilik” bütün Kürt halkını doğrudan ilgilendiren, “bütünlüklü” bir talep, zaten fiilen yürürlüğe giriyor.
Bunu engellemek mümkün değil.
Kürtler, Kürtçe tabelaları, menüleri, etiketleri yazarlar, hayat da devam eder.
Fiili durum, eğer gerekirse daha sonra bir yasayla da pekişir.
Ama bir de “demokratik özerklik” meselesi var.
PKK-BDP hattı epeyce tehditkâr, aceleci ve telaşlı çıkışlarla “özerkliği” tek taraflı yürürlüğe sokmak için uğraşıyor.
Şu sırada Apo’yla müzakereler sürüyor.
Haziranda da genel seçimler var.
Bu seçimler anayasanın yeniden yazılmasının ilk adımı olacak, seçim sürecinde büyük bir ihtimalle Türkiye, Kürtlerin “eşit vatandaşlar” olmasını sağlayacak maddeleri tartışacak, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi de gündeme gelecek.
Zaten dünya da “yerel yönetimleri güçlendiren” bir anlayışı benimsiyor.
Üyesi olmaya çabaladığımı Avrupa Birliği de, üyesi olduğumuz Birleşmiş Milletler de “yerel yönetimlerin güçlenmesini” temel koşullardan biri olarak görüyor.
Çok da uzun olmayan bir gelecekte Türkiye de “yerel yönetimleri” öne çıkaran bir yapıyı benimseyecek.
Yeni bir anayasanın hazırlanmasıyla oluşacak “demokratik” bir ortamda bunları tartışıp, karşılıklı kabullerle bir sonuca ulaşmak sağlıklı ve kalıcı bir çözüm çıkarır ortaya.
PKK-BDP hattının tek taraflı “özerklik” ilan etmesi, ortak bir kabul aramaması ise kaçınılmaz bir tepki yaratacak.
Güneydoğu’nun her yanına Kürt bayrakları asıldığında buna “devlet” bir karşılık verecek.
PKK-BDP’nin “güce” dayanan tek taraflı “özerklik” ilanına, “güce” dayanan bir cevap geldiğinde ortalık kan gölüne döner.
Tanklar Güneydoğu’da yürür, dağlar kana boğulur, PKK da batıdaki büyük şehirleri terör eylemleriyle cehenneme çevirir.
Bu dehşet ortamında hem doğuda hem batıda demokrasi geriletilir.
Bedelini hep birlikte öderiz.
Beni ürküten bu “korkunç senaryonun” PKK’lıların ya da BDP’lilerin aklına gelmemesi mümkün değil.
Niye yapıyorlar öyleyse, niye bu kadar telaşlı davranıyorlar?
Eğer Güneydoğu’da ve Türkiye’nin diğer bölgelerinde “özerk” yapılar oluşursa, yerel yönetimlere iktidar verilirse, bu da ortak bir anlaşmayla demokrasi içinde sağlanırsa Güneydoğu’daki yerel yönetimleri kim yönetecek?
Eğer bugün PKK’nın silahıyla bir “özerklik” sağlanırsa, bu özerk yapıyı yönetecek olan belli, PKK-BDP hattı... Ama böyle bir özerklik “ortaklaşa” bir kararla oluşur da, bölgedeki iktidar yarışı“demokrasi” içinde gerçekleşirse, o zaman ortaya birçok Kürt aday çıkar.
Şimdiye dek silahın baskısı altında sessiz kalmış birçok Kürt hareketi ve Kürt politikacısı da devreye girer.
Kürtler kararlarını “silahsız” ve “demokratik” bir iklimde verirler.
Benim görebildiğim, PKK, diğer Kürtlerin iktidar yarışına giremeyeceği, “tek yöneticinin” kendisi olacağı bir Güneydoğu istediği için telaş ediyor.
Ama bu çok tehlikeli bir telaş.
Artık sonuna yaklaştığımız Kürt sorununda, “yerel yönetimlerin özerkliğini” demokrasi çerçevesinde çözmek için çabaları sürdürmek, sonucu belirsiz bir “güç” siyasetini tercih etmekten iyidir bence.
Belki biraz daha geç olur ama mutlaka olur.
Öbür türlüsü hem Kürtler hem Türkler için bela demektir.
Kürt halkının ortak çıkarları ve haklı talepleri için mücadele etmek, bu mücadeleyi demokrasi içinde“karşılıklı kabulle” sağlamak, Güneydoğu’daki “bir iktidar kavgası” için Türkiye’yi yakmaktan, demokrasiyi bugünkü çizgisinden geriye düşürecek sonuçlara yol açmaktan evladır bana sorarsanız.
Türkiye’yi çok kanlı bir savaşa sokar, ülkenin her yanında sıkıyönetimler yaratırsanız, sağlanacak tek“ortaklık” yan yana hücrelere tıkılmamız olur.

ahmetaltan111@gmail.com

Hiç yorum yok: