28 Ocak 2011 Cuma

Mehmet ALTAN - Çarpık bedenin makyajlı yüzü

Toplumlar için temel soru, makyajlı yüz ile tomografiyle çekilen iskelet sağlığı arasındaki farkın ne olduğudur. Aktütün’de Jandarma Karargahı’nın hemen yanındaki hurda deposunda...
...envanter dışı silah, mühimmat ve patlayıcının bulunduğu bir ülkenin vatandaşlarıyız...
Genelkurmay şimdi buradaki “silahların herhangi bir olayda kullanılıp kullanılmadığının araştırmasını” yapıyormuş...
Belki de bu gelişmeleri şaibeli Aktütün Baskını ile birlikte ele almak gerek... Kendi çevresinin güvenliğini sağlayamayan bir karakol ülke güvenliğine nasıl yardımcı olabilir ki?
Ama bu ülke vatandaşları olarak bizler, “olması gerekenden” ziyade “olan” ile övünen ve dünyadan çok kopuk yaşayan insanlarız...
Genelkurmay’ın açıklaması saydamlaşma sayılabileceği için gene de olumludur bence...
***
Hala askeri karakollar yanında faili meçhul mühimmat depolarının bulunmasından mustarip olsak da, Kürt Sorunu’nu çözemesek de, bölge ülkelerinde “itfaiyecilik” konusunda acayip bir azmimiz var... Dün Başbakan Lübnan krizi nedeniyle Suriye’ye gitti. Başbakan’ın açıklamalarını izlerken televizyon ekranlarındaki “son dakikalar” gözüme ilişti. Ekim döneminde işsizlik oranının bir önceki yılın aynı dönemine göre 1,8 puan düşerek yüzde 11,2 olduğunu gördüm.
İşsiz sayısı 2 milyon 901 bin kişi, istihdam edilenlerin sayısı 22 milyon 972 bin kişi olmuştu...
İşsizlikteki bu düşüşe sevindim.
***
Televizyon ekranında gördüğüm ikinci sevindirici haber de Maliye’den geliyordu... Bütçe açığı 2009 yılına göre yüzde 25 azalarak 39 milyar 600 milyon lira olmuş, faiz dışı fazla ise 20 kat artarak 8 milyar 697 milyon liraya ulaşmıştı.
***
Yazıya oturuncaya kadar bu sevindirici iki güncel gelişmenin ayrıntılarıyla ilgilendim. Doğrusu, azıcık “makyajlı yüz” ile “çarpık iskelet” durumuna benzer bir durum ile karşılaştım.
Çünkü dünya Sanayi Dönemi’ni arkada bırakırken, Türkiye’deki istihdamda tarım sektörünün payı 0,5 puan artmıştı.
Ve Ekim döneminde istihdam edilenlerin yüzde 25,7’si tarım, yüzde 19,6’sı sanayi, yüzde 6,6’sı inşaat, yüzde 48,1’i hizmetler sektöründe yer almaktaydı.
AB’deki aktif nüfusta tarımın payı yüzde 4 iken bizde hala yüzde 25,7 ve maalesef yükselmekte... Öte yandan istihdam edilenlerin yüzde 59,2’si lise altı eğitimliler, yüzde 61,2’si ücretli, maaşlı veya yevmiyeli, yüzde 25,1’i kendi hesabına veya işveren, yüzde 13,7’si ise ücretsiz aile işçilerinden meydana geliyordu...
Aslında yüzde 13,7’yi ücretsiz aile işçileri de denilen tarımdaki “gizli işsizler” oluşturuyordu... Çekilip gitmeleri halinde üretim düşmediği gibi artabiliyordu...
Yaptığı işten ötürü herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan çalışanların oranı da, anlayana tokat gibi çarpıyordu; Ekim’de bir önceki yılın aynı dönemine göre 1 puanlık azalışla yüzde 43,5 olarak gerçekleşmişti... Onların durumu da tarımda ücretsiz aile çalışanın tersiydi... Fiilen üretiyorlar ama kayıtlarda görünmüyorlardı...
***
Tarım kesiminin durumu aklıma takılınca...
Geçen hafta açıklanan, “2009 Yoksulluk Çalışması Sonuçlarını”na geri döndüm. Türkiye’de yoksulluk oranı 2009 yılında, bir önceki yıla göre 0,97 puan artarak yüzde 18,08’e yükselmişti...
Buna göre, 2009 yılında Türkiye’de fertlerin yaklaşık yüzde 0,48’i yani 339 bin kişi sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırının...
Yüzde 18,08’i de yani 12 milyon 751 bin kişi ise gıda ve gıda dışı harcamaları içeren yoksulluk sınırının altında yaşıyordu...
***
Merak ettiğim konu ise tarımın durumu idi...
Maalesef, kırsal yerleşim yerlerinde yaşayanlarda 2008 yılında yüzde 34,62 olan yoksulluk oranı 2009 yılında yüzde 38,69’a yükselmişti.
Tarımdaki işsiz sayısının artış nedeni, iş bulmaktan umudunu kesenlerin yeniden “köylerine dönmeye” başlaması olarak gözüküyordu... Sabah ekrandaki müjdeli haber ile tomografik iskelet röntgeni arasında fark açılınca canım sıkıldı...
***
Mali disiplin sayesindeki olumlu bütçe rakamlarına ise ne olur ne olmaz diyerek dönmedim. Zaten işsizlik ve yoksulluk rakamlarının detayları yeterince ürkütücüydü... Acaba dedim bu yoksul ve işsiz yığınlar ne düşünür, kendilerini “yok sayan” siyasal gündeme nasıl bakarlar? Makyajlı yüz ile çarpık beden arasındaki ıstırabı nasıl dillendirirler?

Hiç yorum yok: