KUM SAATİ 25.12.2010
Büyük sorunları olan ve bunları çözmekte zorlanan toplumlarda iki ciddi dert çıkar ortaya.
Birincisi, insanlar bir süre sonra o sorunların konuşulmasına alışırlar, hep aynı sorunun konuşulması ama bir türlü bir çözüm yaratılıp bir başka konuya geçilememesi de sıkar onları, dikkatleri ve ilgileri dağılır.
İkincisi, daha küçük boyutlu sorunlar, o büyük sorunlar arasında kendilerini gösterecek bir alan bulamazlar.
Bugün gene iki büyük konu var.
Balyoz sanığı generallerin terfilerinin durdurulmasını iptal eden askerî yargı yoluyla ordunun sivil iktidara meydan okuması, sivil iradeyi yok sayması.
İkincisi de Kürt sorunundaki karşılıklı demeçler ve sertleşen suçlamalar.
Belli ki bu sorunlar, iskeleye yanaşırken halatlarını bir geren, bir gevşeten manevralar yaparak uygun pozisyonu arayan vapurlar gibi çeşitli hamlelerle çözüme yaklaşacak.
Çözülene kadar epey zaman kaybedeceğiz ama böyle büyük değişimlerde başka da yol gözükmüyor.
Şartlanmalar, alışkanlıklar, ezberlenmiş fikirler, psikolojik takıntılar, karşılıklı öfkeler, intikam istekleri, hızlı yol almayı zorlaştırıyor.
Ben size, daha küçük boyutlu ama çözümü Kürt meselesinden de zor görünen başka bir sorunu anlatayım bugün.
Bizim mahallede, kapı komşusu kırtasiyeci dostumun deyimiyle “mahallenin sevgilisi”, ak saçlı, güler yüzlü, fevkalade genç bir dalgacılığı olan bir eczacı hanım var.
Epeydir dükkânı kapalıydı.
Merak edip kırtasiyeci dostuma “eczacı hanıma ne olduğunu” sordum.
“Belini sakatlamış ama yakında gelecek” dedi.
Geçenlerde eczanenin açıldığını görünce sevinip içeri girdim, “geçmiş olsun” deyip hal hatır sorarken, eczacı hanım, “yılbaşında dükkânı kapatacağım” dedi.
Bir iki gün önce de mahallenin üst tarafındaki bir eczanenin sahibi olan bir hanım karşılaştığımızda dükkânını kapatacağını söylemişti.
Aynı mahallede, yıllardır orada olan iki eczanenin aynı hafta içinde kapanması bir tesadüften daha büyük bir sorun olduğunu gösteriyordu.
“Şu meseleyle biraz daha yakından ilgilensek” diye aklımdan geçirirken dün eşi eczacı olan genç bir dostuma rastladım.
Konuşurken o da eşinin ve bütün eczacıların sorununu anlattı.
Türkiye’deki birçok şaşkın, AKP’ye oy verenlerin “şeriat istedikleri”, en azından “dindar oldukları” için oy verdiklerini sanıyor.
Bu yanılgıyı paylaşan başta CHP olmak üzere siyasi partilerin seçimlerde hiçbir şansı olmadığını düşünüyorum.
Bence AKP’nin oylarında en büyük payı olan nedenlerden biri bu partinin “sağlık” politikası.
Geçenlerde İsmet Berkan da Sapanca’da bir arkadaşının oğlunu götürdüğü devlet hastanesinden övgüyle söz ediyordu.
Ben devlet hastanelerinin eski halini gözleriyle görmüş insanlardan biriyim, o devlet hastaneleri gerçek bir “cehenneme” benziyordu, içeri girdiğinizde Bosch’un ünlü cehennem tablolarından birine girmiş gibi olurdunuz, birbirini çiğneyen korkunç bir kalabalık, loş bir ışık, ıstırapla gölgelenmiş çizgili yüzler, ağır bir koku, birbirine yapışmış, birbiriyle neredeyse kaynaşmış hastalıklı insan bedenlerinin yapışkan sıcaklığı.
Şimdi o hastanelere gittiğinizde düzenli bir tenhalık, randevuyla gelen hastalar, aydınlık ve güven görüyorsunuz.
Hastaneleri düzelten AKP, ilaçlara da el atmış, yıllarca kelimenin tam anlamıyla kazıklanan toplumu kurtaracak işler yapmış, genç dostumun söylediğine göre eskiden 80 liraya satılan bir ilaç 12 liraya inmiş.
İlaçların ucuzlaması hastalar için iyi ama eczaneler için kötü haber çünkü gelirleri büyük ölçüde düşmüş, giderleri ise ya aynı kalmış ya da artmış.
Esnaf zümresinin ortadan kalktığı bir çağda “küçük işletmeler”, çok daha ucuza servis veren büyük işletmelerle rekabet edemeyerek batıyor, eczaneler de bundan payını alıyor, ilaçlar yakında büyük marketlerde satılacak.
Ayakta kalmak isteyen eczaneler ya yeni teknolojiyle yüz yıl önceki eczacılığa dönecek, kendi ürünlerini, kremlerini, losyonlarını üreterek büyük marketlerde olmayanları müşteriye verecek ya da kapanacak.
Hastaların ucuz ilaç alması harika bir gelişme ama sokakta oynarken düşüp kolunu kanatan oğlana pansuman yapan, ihtiyar amcanın tansiyonunu ölçen, regl sancısı çeken yengeye raftan bir ilaç öneren, mahallenin bir parçası, bir tür sağlık ocağı olan eczanelerin kapanması da bence ciddi bir kayıp.
Bu ikilem nasıl çözülür bilmiyorum.
Ama “eczacı hanımın” gitmesi mahallede ciddi ve yeri doldurulmaz bir eksiklik yaratacak, onu biliyorum.
ahmetaltan111@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder