“Trabzon’da bir rahip öldürüldü. Kim vurmuştu? On altı yaşında bir çocuk... Hem de tanesi üç bin-altı bin dolar arasında satılan Glock marka bir tabanca ile...
Nedense hepimiz katilin tek başına hareket eden bir çocuk olduğuna inanıverdik.
Başta devlet, işi kimse kurcalamadı.
Hâlbuki inanılmaz iddialar vardı.
Olay sırasında rahibin yanında bulunanlar...
Rahibin olay öncesi başına gelenler...
Cinayetten önce kilisenin camlarının kırılması... Görgü tanıklarının kentte yaşayamaz hale getirilmesi.
***
En çok Glock tabanca konuşuldu...
Kontrollerde fark edilmediği söylendiği için ‘hayalet tabanca’ olarak anılmaktaydı. Çok pahalıydı. On altı yaşında bir çocukta böyle bir tabanca... Üstelik rahip uzak bir mesafeden vurulmuştu. Katil, kilisenin bir ucundan ateş etmiş, öbür ucunda duran rahibi öldürmüştü.
Uzmanlar böyle bir keskin nişancılık için on altı yaşın yetmeyeceğini anlatıyorlardı.
Bunlar duyulmadı.
Birkaç kişi yerel televizyonların yayınlarından yakındı.
Rahibin cinayete kurban gittiği günkü yayınlar ise dikkate alınmadı.
Toplum olarak hepimizin yüzünü kızartacak bir durumu da yok saydık.
Ülkemizde canını bize emanet eden yabancı bir din adamının katledilmesini umur-u adiyeden saydık.
Unutup gittik.
***
Ta ki Hrant Dink cinayetine kadar.
Hrant Dink cinayeti Rahip Santoro cinayetine de dikkatle bakmayı gerektiriyor.
Dink cinayetini azmettirenlerden biri, Dink cinayetinin de aynı Santoro cinayeti gibi ‘tek kişilik bir cinayet olarak kalacağı’ inancıyla hareket ettiklerini açıkça söyledi.
Daha da ötesi var: Önceki günkü gazetelerden birinde Yasin Hayal ile ilgili bilgiler yer aldı.
‘Rahibi dövdüğünü anlattı’ başlıklı haber şöyleydi: ‘Hayal, asker arkadaşlarına bir rahibi dövdüğünü de anlattı. Hava değişimi alarak gittiği izin dönüşünde arkadaşlarına bir rahibi keser sapıyla dövdüğünü söyleyen Hayal, askerlikten sonra tüm kiliseleri bombalayacağını iddia etti.’
Gazete, rahibin Trabzon’da gerçekten dövüldüğünü de vurgulamaktaydı.
***
Bütün her şey, Rahip Santoro cinayetinin üzerinin kapatıldığına işaret etmekte.
Muhtemelen Hrant Dink cinayetinin de aynı şekilde karanlığa karışacağı umut edildi.
Böylece şebeke bir sonraki cinayete rahatça hazırlanacaktı.
Aslında gerçek ve titiz bir hukuk devleti olsak... On altı yaşındaki çocuk-katilin ardına daha dikkatli bakardık.
Ülkemizde görev yapan bir din adamının garip katlini de sessizce geçiştirmezdik.
Bu son gelişmelerin ardından Santoro dosyasının yeniden açılmasını kendiliğinden sağlayacak hukuki bir mekanizma yok mu?
Kendiliğinden çalışan bir mekanizma yok ise Adalet Bakanlığı’nın harekete geçmesi gerekmiyor mu? İçişleri Bakanlığı’nın dedektiflerini yeniden bu dosyaya yönlendirmesi en doğal davranış olmaz mı?
***
Doğrusu devletin bilgisi dâhilinde anonslu cinayetler işlendiği için ipin ucu çoktan kaçtı.
Ama yeniden hukuk devleti tesis edilecekse o ipin ucunu yeniden yakalamalıyız.
Santoro cinayeti dosyası açılmalı.
Gerçek bir soruşturma ve yargılama inanılmaz sonuçlar ortaya koyabilir.
Ve dolayısıyla Dink cinayetini de biraz daha aydınlatır. Bakalım bu adımı kim atacak?
Ya da bu adımı atacak kimse çıkacak mı?
Devletin içinde ‘katille resim çektirmeyi sevenler’ kadar ‘katilleri yakalamayı sevenler’ olduğunu da gösterebilecek miyiz?
Yoksa devletin içinde öyle birileri artık hiç kalmadı mı?”
***
Bu yazıyı 7 Şubat 2007 yılında yazdım...
Kimse umursamadı.
Hâlbuki Santoro cinayetine biraz dikkatle bakılsa ve gerçek sorumlular ortaya çıkarılsa, muhtemelen Hrant yaşıyor olacaktı...
Bu iki cinayet birden ele alınırsa ve sorumluları ortaya çıkarılırsa, Hrant Dink cinayeti biraz daha aydınlanır, bu ülkede bir daha böyle bir cinayet de işlenemez...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder