KUM SAATİ 11.01.2011
Ahmet Altan
Ben gençken pek sevilen bir söz vardı.
“İslam’ın şartı beş, altıncısı haddini bilmek.”
Başbakan Erdoğan benden daha genç, demek onun zamanında bu laf tedavülden kalkmış, onun kulağında “haddini bilmekle” ilgili bir söz kalmamış.
Hoş, “haddini bilmek”le ilgili her söz, bir zaman iktidarda kalan herkesin kulağından da, zihninden de silinip gidiyor.
Öyle bir vakit geliyor ki artık iktidar sahibi herşeyi biliyor, her konuda fikir açıklayacak bir otorite oluyor.
Bir güven patlaması yaşıyor.
Yerli yersiz fikir beyan ediyor ve bunun en mükemmel, en doğru fikir olduğuna hükmediyor.
Bu “hastalık” bir iktidar sahiplerinde, bir de gençlerde görülür aslında.
Her genç gibi bizde de bu hastalık ortaya çıktığında babam bize bir ölçü öğretti, biz de kendi çocuklarımıza öğretmeye çalıştık.
Dünyanın hangi sanat eseri olursa olsun, kim tarafından yapılmış olursa olsun, herkesin “ben bunu sevmedim” deme hakkı vardır.
Kimse ona, “ama bu çok büyük eser, nasıl sevmezsin” diyemez.
Sevmek duygularla ilgilidir, duyguların da ölçüsü olmaz.
Ama herhangi bir eser hakkında “ben bunu beğenmedim” dediğinde, özgürlük alanın daralır.
Sana, “neden beğenmedin, neresini beğenmedin” diye sorarlar.
O zaman, beğenmediğin eseri, o esere ait ölçülerle eleştirmek, niye beğenmediğini o ölçülerle anlatmak zorundasın.
Hiçbir açıklama yapmadan sevmemek özgürlüğün vardır ama hiçbir açıklama yapmadan beğenmeme özgürlüğün yoktur.
Bizim başbakan, gördüğü heykeli “beğenmemekle” kalmıyor, bir de beğenmemesini o heykeli“ucube” ilan edecek kadar sert bir güvenle dile getiriyor, onunla da yetinmiyor, “yıkılmasını” da istiyor.
Breh, breh, breh, Tayyip Erdoğan’daki “plastik sanatlar” konusunda arşıâlâya yükselmiş şu güvene bak.
Herhalde, dünyanın her üniversitesinde “heykel” konusunda on beş dakikalık bir konuşma yapabilecek kadar konuya vâkıf.
Bir Fransız ortaokul öğrencisi kadar Fidyas’ı, Rodin’i, Brancusi’yi biliyordur.
Sıradan bir Japon turisti kadar Rodin’in müzesiyle ilgili bilgiye sahiptir.
İlhan Koman’ın Akdeniz heykeli hakkında bir şeyler anlatabilir.
Giacometti’den, yanlış hatırlamıyorsam eserleri İstanbul’a da getirilmiş olan Botero’dan söz edebilir.
Bu saydıklarım, “özel bir heykel” bilgisine girmez, “genel kültür” olarak bilinen şeylerdir.
Bunları bilmek için “plastik sanatlar” konusunda eğitim görmek, heykel konusunda uzman olmak gerekmez.
Ama bu kadarcığını bile bilmeden heykeller hakkında “beğenmeme” hakkını elinde tutuyorsan, sadece heykeli değil, haddini de bilmiyorsun demektir.
Zaten bilgisi olan insanın “saygısı” da olur.
Saygısızlık genellikle bilgisizlikten ve derin bir cehaletin verdiği güvenden kaynaklanır.
Kenan Evren de bir vakitler Picasso’yu beğenmemişti, “onun resimlerini kendisinin de yapabileceğini” söylemişti.
İktidar koltuğuna oturan allame-i cihan kesiliyor başımıza.
Hangi konuda olursa olsun en iyisini onlar biliyor.
Heykel biliyorlar, mimari biliyorlar, edebiyat biliyorlar, bale biliyorlar.
Oturdukları iktidar koltuğu sanırsın koltuk değil de herşeyi öğreten bir akademi, akşamları oturup koltuklarıyla mı konuşuyorlar, ne yapıyorlar, bilmiyorum.
Belki de “iktidar çarpması” diye bir şey vardır, bir süre sonra iktidar, sahiplerini çarpıp birer entelektüel ucubeye çeviriyordur, herşeyi bildiklerine inandırıyordur onları.
“Heykeli beğenmedim devirin, resmi beğenmedim parçalayın, binayı beğenmedim yıkın, kitabı beğenmedim yakın.”
Başbakanın “beğenmediği” heykeli doğrusu ben de sevmedim.
Ama benim o heykelle ilgili söyleyebileceğim bu kadardır, “ben sevmedim”.
Ne o heykelin yıkılmasını isteyebilirim, ne de o heykele “ucube” gibi sıfatlar takabilirim.
Çünkü Erdoğan’ın duymadığı, duyduysa da unuttuğu laf benim hâlâ kulağımda.
“İslam’ın şartı beş, altıncısı haddini bilmek.”
ahmetaltan111@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder