28 Ocak 2011 Cuma

Ahmet Altan - Dindar ile muhafazakâr

KUM SAATİ 01.01.2011
Ahmet Altan


Biliyorum, yılın ilk sabahı için biraz ağır bir başlık oldu.
Ama ben yılbaşılardan, böyle toplu kutlamalardan pek hazzetmem.
Yılın ilk sabahı, “bol limonlu bir domates suyu var mı”, “benim Alka-Seltzer’im nerede”,“bir soğuk bira açar beni” diye başağrıları içinde uyanan akşamdankalmalardan pek olmam.
Benim bugün anlatmak istediklerimin asıl muhatapları da zaten dün geceye de, bu sabaha da öyle fazla anlam yüklemeyen, geceyi içkisiz, sabahı ayık geçiren dindar ve muhafazakâr kesim.
Genellikle ben “dindar” ve “muhafazakâr” sözcüklerini eş anlamlı kullanıyorum.
Aslında bu bir hata.
Bu iki özelliğin birarada görülmesine sık rastlanır ama dindar ile muhafazakâr arasında bazen çok büyük farklar ortaya çıkıyor.

“Dindar” dendiğinde benim ilk aklıma gelen “dürüst ve içten” bir insan.
Dürüst ve içten olmadan gerçek bir dindar olunamayacağına inanıyorum.
Muhafazakârlar ise her zaman “dürüst ve içten” olamıyorlar.
Onları dürüstlükten uzaklaştıran ise içlerinde barındırdıkları “milliyetçilik” damarı.
Yeryüzünde hiç kimse, kendi ırkının, kendi kavminin altı milyar insan arasında “en iyi ırk, en akıllı ırk, en dürüst ırk, en cesur ırk” olduğunu, geçmişinin diğer bütün ırkların ve kavimlerin geçmişinden daha parlak, daha övünülecek bir geçmiş olduğunu “yalana sapmadan, tarihi çarpıtmadan” savunamaz.
Tanrının yeryüzündeki bütün kullarını eşit yarattığına inanan, “yaradılanı yaradandan ötürü seven” hiçbir dindar da zaten kavmiyetçiliğe, ırkçılığa sapmaz, sapamaz.
Hele iyi bir müminin Hazreti Muhammed’in “veda hutbesini” unutması ya da yok sayması mümkün değildir.
Muhafazakârların içindeki o “milliyetçi” damar ise “geçmişle” ilgili “yalanlar” uydurmasına, sonra da herkesin bu yalanlara inanmasını istemesine yol açar.

“Saptırmalarla” cilalanmış sahte bir “geçmişi” muhafaza etmeye çalışır.
Kanuni Sultan Süleyman’la ilgili bir televizyon dizisi hakkında tartışmalar okuyorum.
Bazı “muhafazakârlar” Kanuni’nin bu dizide kadına ve içkiye düşkün biri gibi gösterildiğini, dizide“eşcinsel sahneler” olduğunu söyleyerek köpürüyorlar.
İki ihtimal var.
Ya Kanuni’yi hiç bilmiyorlar.
Ya da kafalarında bir “Kanuni” görüntüsü yaratarak herkesin bu görüntüye inanmasını istiyorlar.
Önce bazı sorular sormamız gerek.
Biz “yalan” bir tarihe muhtaç mıyız?
Yalanlardan yapılmış tabuları dokunulmaz ve tartışılmaz kılmak, “tarihî” şahsiyetleri “insanüstü”yaratıklara döndürmek, onların zaaflarını inkâr etmek bizi “dürüst ve güçlü” mü yapar yoksa gerçeklerden korkan zavallılar haline mi getirir?
Kemalistler, Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i tabulaştırıyorlar.
Muhafazakârlar ise Osmanlı’yı.
Şimdi kendini dindar olarak da gören muhafazakârlara sormalıyız, makamı, payesi, sıfatı ne olursa olsun “bir kulu” tabulaştırmak, onu dokunulmaz, tartışılmaz kılmak, onu diğer “kullardan” ayırmak,“zaafsız” addetmek, dine, dinin dürüstlüğüne, eşitliğine uyar mı?
Kanuni dizisinde “eşcinsel sahneler” olmasına kızan muhafazakârlar, önce “makbul” sonra“maktul” olan İbrahim Paşa’yla daha ilk gençliklerinden başlayan ilişkilerinin ne tür bir ilişki olduğunu sanıyorlar?
Bir haremi olan birinin kadınlara düşkün olmadığına inanmak mümkün mü?
Kanuni’nin kaç kadından kaç çocuğu olduğunu biliyor musunuz?
Böyle ilişkileri bugün biri yaşasa bunu hoşgörecek misiniz yoksa Osmanlı padişahlarının her yaptığını kutsal mı kabul ediyorsunuz?
Kanuni Sultan Süleyman’ın “en yiğit, en akıllı, en cesur” oğlu olarak görülen Mustafa’yı padişah otağının girişinde boğdurması ve oğlunun öldürülmesini bir perde arkasından izlemesi size bu padişah hakkında ne söylüyor?

“Şanlı” padişahın döneminde “ekonomik” durumun, Duraklama Dönemi’ndeki ekonomik durumdan daha kötü olmasını büyük bir başarı olarak mı değerlendiriyorsunuz?
Osmanlı halkını daha zengin yaşatan padişahları mı yoksa daha fazla “toprak fetheden” padişahları mı daha değerli buluyorsunuz?
Hangi padişahın saltanatında Osmanlı halkının daha iyi yaşadığını hiç merak ettiniz mi?
Muhafazakârlar, “milliyetçiliğe” saptıkları noktada “dürüstlükten ve içtenlikten” uzaklaşıyorlar bence.
O noktada da dindarlarla aralarındaki fark büyüyor.
Kavmiyetçilik, dindarlığın dürüstlüğünü zedeliyor.

ahmetaltan111@gmail.com

Hiç yorum yok: