28 Ocak 2011 Cuma

Ahmet Altan - Bir cumhuriyet batarken...

KUM SAATİ 08.01.2011
Ahmet Altan
Bana sorarsanız, artık bu cumhuriyeti gömüp yerine yenisini yapmanın vakti geldi.
Cumhuriyet’in kurduğu müesseselerin neredeyse tümü birden tel tel dökülüyor.
Sadece devlette çalışan görevlileri korumak için kurulmuş, halkın tümünü de potansiyel “suçlu ve düşman” olarak görmüş bir düzen 1923’te sopa zoruyla yürütüldü ama 2011’e geldik.
Halk, “bu ne biçim düzen kardeşim” demeye başladı.
Zaten, Birinci Cumhuriyet öylesine suyuna tirit bir anlayışla kurulmuş ki bu anlayışı bugün de devam ettirmek istediğinizde herkesin dikkatini çekecek skandalların patlamaması mümkün değil.
Cumhuriyet’in yargısı ise tümden çökmüş vaziyette.
Kendini saklayamıyor.
Bilmem kaç cinayet sanığı Hizbullahçıların davasının on yılda sonuçlandırılamamasının sonucunda hepsinin birden salıverilmesi, domuz bağlarını, işkence videolarını hâlâ hatırlayan toplumu sadece kızgınlıkla değil korkuyla da yerinden hoplattı.
Yargıtay, “zamansızlıktan” ve dosya fazlalığından bu davaları sonuca bağlayamadığını söylüyor.
Ne yazık ki bu savunma biçimi çok da inandırıcı değil.
Çünkü şu soru apaçık ortada duruyor.
Peki kardeşim, madem sizin hiç vaktiniz yok, bir türlü çabuk karar veremiyorsunuz da kendinize yakın bulduğunuz Cihaner ve Haberal dosyalarını nasıl bu kadar çabuk inceleyip karara bağladınız?
Demek ki zaman var ama o zamanı kullanma tercihleriniz hukuktan ziyade sizin politik inançlarınıza uygun oluyor.
On yıldan beri önünüzde duran Hizbullah dosyasını karara bağlayamıyorsunuz ama Haberal ya da Cihaner sözkonusu olduğunda on gün size yetiyor.
Bunu nasıl açıklayacak Yargıtay?
Hizbullah “derin devletle” ilişkileri olduğu yolunda ciddi kuşkular bulunan, kurbanlarını Kürtler ve İslamcılar arasından seçen bir örgüt.
Böyle bir örgütün davasını karara bağlamakta hiç aceleniz yok.
İş, Haberal’la Cihaner’e gelince maşallah pek çeviksiniz.
Niye aynı çevikliği Hizbullah dosyaları hakkında göstermediniz?
Elinizdeki zamanı kullanma “kriterlerinizi” hangi düşünceleriniz belirledi?
Belli ki siz elinizdeki dosyaları bir tarih sırasıyla incelemiyorsunuz, kendinizce önemli olan dosyaları öne çekiyorsunuz.
Yargıtay’ın pek de hukuki ölçülerle iş yapmadığı açık.
Zaten, adalet sistemini işletecek birçok gelişmeyi de hukuki olmaktan ziyade “politik” nedenlerle engelliyorlar.
En son örnek, bölge mahkemeleri.
Bu mahkemeler Yargıtay’ın dosya yükün hafifletecek, işini kolaylaştıracak, adaletin daha çabuk tecelli etmesini sağlayacak, üstelik bu mahkemelerin kurulması için Avrupa Birliği’nden yardım da alınmış, binalar hazırlanmış ama bu mahkemelere yargıç atanmamış, işlerlik kazanmasına olanak verilmemiş.

“Bizim dosya yükümüz çok ağır” diyen Yargıtay’ın bu mahkemelerin kurulmasını desteklemesi gerekmez miydi?
Hukuk mantığıyla bakarsanız gerekirdi.
Ama CHP’nin “ulusalcı” mantığıyla bakarsanız gerekmezdi.
CHP ve Yargıtay, birlikte bu mahkemelere karşı çıkmışlar, “bölge mahkemeleri” ülkeyi bölermiş.
Yargıtay kendi işini yapmıyor, dosyaları zamanında karara bağlayamıyor ama hiç de onun işi olmayan“bölünme” konusuyla ilgileniyor.
Onlar bu saçmalıklarla uğraşırken de Hizbullahçılar, mafyacılar, katiller hapishanelerden salıveriliyor.
Yargıtay, bir hukuk kurumu gibi değil politik bir parti gibi davranıyor çünkü.
Halkı, adaleti, hukuku, yargıyı değil “devletin bugünkü yapısını” korumakla yükümlüler.
İyi de yargı “devleti korumakla” kendini görevlendirirse, “halkı korumakla” kim uğraşacak?
Halk mı? Ne saçma bir soru... Halktan Birinci Cumhuriyet’in yargısına ne?
Haberal’la Cihaner’i ve diğer devlet görevlilerini kurtarır, öbürlerini hapishanede tutarsın, dosyalarını karara bağlamazsın.
Sonra bir yasa değişir, müebbetle yargılananlar dışarı çıkar, sen de Yargıtay olarak politikacıları suçlarsın.
Bu cumhuriyet öldü.
Duyduğunuz koku, bir devletin içinde saklanmaya çalışılan bir cesedin kokusu.
Dayanabildiğiniz kadar dayanırsınız bu kokuya.
Dayanamadığınızda, yeni ve demokratik bir cumhuriyet nasıl kurulacak konuşmaya başlarız.

ahmetaltan111@gmail.com

Hiç yorum yok: