Pazar günleri bu köşede okurlara aktarma gayreti içinde bulunduğum eğitim-öğretim hakkındaki düşüncelerimi özünde birbirlerinden ayrı pek düşünülmemesi gereken iki konu belirliyor.
Bunlardan birincisi eğitim-öğretim sektöründe küresel gelişmelere paralel olarak yapmamız gereken dönüşümler.
İkincisi ise eğitim-öğretim sistemimize artık büyük zarar verdiğini düşündüğüm şartlandırma, öğrencilere şoven değerler kazandırma işlevinin MUTLAKA terkedilmesi.
Bugün özellikle bu ikinci konuyu ele almak istiyorum.
Temel amacım da eğitimin özünü şartlandırma olarak görmenin artık çok demode, çağdaş eğitim-öğretim süreçlerine uymayan bir yaklaşım olduğunu söylemek.
Bu şartlandırma yaklaşımının 1920’lerde, 30’larda gördüğü işlevler üzerinde konuşmak istemiyorum.
Önemli olan bir ulus-devletin inşaa sürecinde BELKİ gerekli de olabilecek bazı şartlandırmaların ve bu şartlandırmanın yöntemlerinin 2010’lu senelerde çok anlamsız, ve hatta göstermeye gayret edeceğim gibi çok zararlı olduğu.
Yazımın temel fikrini hemen belirtmek istiyorum: şartlandırma süreci artık sadece siyaseten değil ve hatta daha ağırlıklı olarak iktisadi açıdan büyük zarar vermeye başlamıştır.
20’li, 30’lu yıllar yurttaşların kısm-ı azamının birbirlerine benzeşmesinin, benzer düşünce ve davranış kalıplarının içine sıkışmalarının amaçlandığı ve bu amacın da iktisaden (fordist bant üretimi) çok da anlamsız olmadığı senelere tekabül ediyorlar.
Siyaseten zaten ulus-devlet inşaa sürecinde amaçlanan “imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış” bir kitle anlayışı, o tarihlerde iktisaden de, sanayileşmeye çalışan bir ülke için çok konu dışı olmayabilir.
Bugün ise hem dünya, hem Türkiye bambaşka bir ekonomik ortam ve koşullar içinde.
Daha etkin bir ekonomi, daha kalıcı ve yüksek bir büyüme artık farklılaşmış yurttaşlar gerektiriyor.
Bilgi ekonomisi, bilgi çağı denen süreç benzeşen, kaynaşmış bir kitle değil, tam tersine farklılaşmış, meselelere farklı bakışlar sergileyen, farklı refleksler, farklı tepkiler üretebilen bireyler, yurttaşlar gerektiriyor.
Bu çok temel gerçek ise, ne hikmettir, bizim ülkemizde bir türlü anlaşılmıyor.
Devir değişiyor ama birilerinin arkaik, çağ dışı saplantıları değişmiyor.
Türkiye milli eğitimi şartlandırma üzerine inşa edilmiş.
Şartlandırma temelli bir eğitim ise kaçınılmaz olarak belirli olaylar karşısında belirli, benzer, hatta aynı tepkileri üreten yurttaşlar yetiştirmeyi hedefler.
Bu yurttaş tipi ise 21. yüzyılın yurttaş tipi değil.
Şartlandırma insanın düşünme metodolojisini belirler.
Tarihsel, siyasal olaylar hakkında şartlanmaya yönelik yetiştirilmiş bir birey başka konularda da aynı reflekslerle davranıyor.
Ve böylece çağın gereklerini atlıyor, anlamıyor.
Şartlanma temelli eğitim süreçlerine muhalefet ilk bakışta siyasal bir muhalefet gibi duruyor.
Ama özünde şartlanma, şartlandırma temelli bir eğitim ideolojisinin artık sonucu sadece siyasi aptallaşma değil çağa uyumsuzluk üzerinden ekonomi.
Doğrudur, şartlandırma temelli eğitim senelerce aynı meselelere aynı tepkileri veren bir gürüh üretti, bu bile başlı başına çağımızda bir felaket.
Ama bu güruhun üyelerinin çağın ekonomi gereklerine uyumsuzluğu artık daha büyük bir felaket.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder