28 Ocak 2011 Cuma

Mehmet ALTAN - AK Parti’ye dost uyarılar

Hırpalayıcı benzin zamlarını saymasam, dünün tek bir konusu vardı: Hizbullah...
İçerde Hizbullah. Dışarıda Hizbullah.
İçerde on yıllık tutukluluk döneminden sonra serbest bırakılan ve...
...önceki gece yeniden tutuklama kararı çıkartılan ama baskın yapılan hiçbir adreste izlerine rastlanmayan Hizbullah Örgütü’nün en etkin üyelerinin sırra kadem bastığı anlaşılıyordu...
Lübnan’da ise oranın Hizbullah’ının hükümet koalisyonundan çekilmesi sonucu tüm bölgeyi kanla sarsabilecek bir tehlikenin eşiğine gelinmiş, dünya “İran, Suriye ve diğerleri” olarak bölünmüş, Türkiye’de ikisi arasında binamaz kalmış görünüyordu...
Lübnan’ın iktidarını yitiren genç başbakanı ABD’den sonra Ankara’ya gelmiş çare aramaktaydı...
***
Dünün konusu Hizbullah iken, dünkü gazete köşe yazarlarının neredeyse ortak konusu da AK Parti hükümetinin demokratik kural ve zarafetten uzaklaşan yeni çizgisiydi...
AK Parti hükümetine çok kritik noktalarda destek veren özgürlükçü yazarlar adeta ortaklaşa hükümeti uyarıyordu...
***
O yazıları da altını çize çize okudum:
Mehmet Barlas, Sabah’taki köşesinde şu uyarıyı yapıyordu:
“Eğer Haziran genel seçimine dayalı kampanya döneminde AK Parti yönetimi farklı bir görüntü verir ve geniş kitleler yerine dar bir çekirdek seçmene dönük mesajlar seslendirirse, seçim sonucu geçmiştekilerden çok farklı olabilir.
Özel yaşamlara saygının eksikliği, ideolojik siyaset, sansürcü anlayış ve tek sesliliği hatırlatan uygulamalar çok olumsuz yansımalara sebep olabilir.
Batılılıktan (veya Avrupa Birliği üyelik hedefinden) kopuş, içki yasaklarının İran’ı hatırlatan bir boyuta girmesi bu yansımaların kaynaklarından olabilir.
Dilerim seçim kampanyası öncesinde bütün bu durumlar siyaseten derinine değerlendirilir.”
***
Milliyet’te Hasan Cemal de aşağı yukarı aynı kaygıları dillendiriyordu: “Uzun lâfın kısası:
Şimdi de Erdoğan böyle bir süreçte!
Eğer gerekli özeni gösteremezse, kendisi de yıpranacak, ayağının altındaki zemin de kayacak.
Örnekler çoğalıyor. Bakıyorum, ucube olayındaki inadına. Okuyorum, RTÜK’ün Muhteşem Yüzyıl’la ilgili uyarı kararını...
İkisi de demokrasi kültürünün izlerini taşımıyor. İkisi de ifade özgürlüğüne ters!
İkisi de yaratıcılığa köstek niteliği taşıyor.
İkisi de Tayyip Erdoğan’ı soğuk savaş yıllarının ‘antikomünist’ milliyetçiliğine yaklaştırıyor.
İkisi de Erdoğan’ı eski dönemin demokrasiyi fazla takmayan muhafazakâr anlayışına yaklaştırıyor. İkisi de bir zamanlar demokrasiyi yalnız kendilerine isteyen ‘eskiler’e yaklaştırıyor Erdoğan’ı...
Birçok soru var tabii.
Seçim öncesinin milliyetçilik-muhafazakârlık yarışı olabilir mi bu? MHP’yi yüzde 10 barajının altına çekmeyi amaçlayan bir stratejinin parçası mı?”
***
Ahmet Altan da Taraf’ta aynı vurguları yapmaktaydı: “Türkiye, gerçek bir demokrasi olmak istiyorsa, eşit ve özgür bir toplum kurmak istiyorsa ‘askeri vesayeti’ bütün hücreleriyle kazımak zorunda.
Bunun için çok kuvvetli sivil bir irade gerekiyor.
AKP, referandumda çok büyük bir destek bulmasına rağmen bu iradesini kaybetmiş gözüküyor, ‘seçimlere giderken’ askerle çatışmamayı, onun yerine Sarıkamış’ta Enver Paşa’yı yüceltmeyi, Kürtlerin haklarını reddetmeyi, heykellerle dövüşmeyi, televizyon dizileriyle kapışmayı tercih ediyor. Ben ‘heykelden biraz anlayan’ ve heykel yıkmak için gösterdiği cehtin binde birini Sayıştay’ın askeri denetlemesi konusunda göstermeyen başbakandan vazgeçtim, AKP’li seçmenlere soruyorum: Referandumda bunun için mi oy verdiniz?”
***
Feryatlaşan bu dost uyarılarının bir anlamı
olsa gerek... Değil mi?

Hiç yorum yok: