Çetin Altan Şeytanın gör dediğic.altan@bnet.net.tr
07 Ocak 2011
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 102’nci maddesinde yapılan yasal bir değişiklik sonucu; uzun yıllardan beri davası sürmekte olan bazı tutuklu sanıkların, tutukluluk süresi 3 yılı geçtiği için tahliyelerine karar verildi.
Ve yer yerinden oynadı.
* * *
İşte dünkü Star gazetesinin manşeti:
“ÇÖKEN YARGIYA ACİL MÜDAHALE
Yargıtay’da biriken 1.5 milyon dosya yargıyı kilitledi. Davaları yüksek yargıda karara bağlanamayan terör sanıklarının tahliye edilmesi üzerine Adalet Bakanlığı mahkemeleri hızlandıracak tasarı için düğmeye bastı.”
* * *
Dünkü Vatan gazetesinin manşeti de şöyleydi:
“ÇUVALLAYAN ADALET!
Katliamla suçlanan Hizbullah liderleri ve mafyacıların peş peşe tahliye edilmesinin ardındaki gerçek: Yargıtay her dosya için 6 dakika ayırabiliyor. Çuvallar dolusu davalara yine sıra gelmiyor.”
* * *
T.C’deki 2 başlı “yargı mekanizması”nın; 90 yılın tümünü kapsayan ayrıntılı bir dökümü yapılabilmiş ve kamu bilincine de yansıtılabilmiş olsaydı; böyle bir tökezleme olur muydu “yargı”da yine acaba?
* * *
İşte T.C.’nin 90 yıllık “yargı mekanizması”nda; su yüzüne çıkarılması gereken ayrıntılar:
1- Adalet Bakanlığı’nın, her yıl bütçeden yüzde kaç oranında pay aldığı?
* * *
2- “Yasama”, “uygulama” erkleriyle eşdeğerde olması gereken “yargı”nın; yoksun bulunduğu “adalet sarayı” etiketli, “mahkeme binası” eksiğinin kaç bin olduğu?
* * *
3- Mahkeme salonlarının, ayda kaç para kira ile nerelerde sıkış tepiş konuşlandığı?
* * *
4- Kaç bin savcı ve yargıç eksiği bulunduğu?
* * *
5- 90 yıl içinde “devlete karşı işlenmiş siyasal suç” davası sayısının ne kadar olduğu?
* * *
6- 90 yılda cezalandırılmış siyasal suçlu sayısının miktarı ile kaçar yıla mahkûm edildikleri ve aralarında beraat etmiş olanların, kaç yıl tutuklu yattığı?
* * *
T.C.’nin “yargı mekanizması”nın ayrıntılı bir dökümü yapıldığında; bugünkü “çuvallama”ların da hangi birikimlerden mayalandığı çıkar ortaya...
* * *
Bizdeki “medeni yasa”nın İsviçre’den alınmış olması gibi; temel yasalar, şu veya bu ülkelerdeki yasaların “çevirisi kötü” kopyaları...
* * *
Ve şimdi yine bir soru:
- Neden “Türk Ceza Yasası” olarak; Mussoli’nin faşist ceza hukukçusu Alfredo Rocco’nun düzenlediği “Faşist İtalyan Ceza Yasası”nın alınması uygun görüldü?
* * *
T.C.’de, öteden beri “hukuk” da “yargı” da, “adalet” de içler acısıdır ve siyasal kutuplaşmalar ne kadar keskinleşirse keskinleşsin; “yargı mekanizması” hiçbir zaman tartışma konusu olmaz, bütçe açısından...
* * *
Şöyle çikolatalı bir kroket, yahut bir kâğıt helvası kıvamında “yazı”ya özenli bir “köşe yazısı” yerine, bir “makale cücesi” yazmaya zorlanmak da; bir ömrü bir “kalem emekçisi” olarak geçirmişliğin, çeşitli bedellerinden biri galiba...
* * *
Cumhuriyet’i şöyle kurduk, böyle kurduk da...
Neden Türkçe dilini, gönülsel ve beyinsel bir yaratıcılığın doruklarına taşımış olan onca şair, onca yazar, onca tiyatro sanatçısı okkanın altına gitti?
* * *
Pırlanta yürekli genç dostum Engin Aymete ile, Süleyman Şevket’in 1929’da yayınladığı “Türk Edebiyatından Güzel Yazılar” kitabını karıştırıyorduk.
* * *
Çeşitli yazarlardan alınmış parçaların altında, yazarlarının adı vardı.
Sadece Refik Halit’in “Memleket Hikâyeleri”nden alınmış, “Şeftali Bahçeleri” parçasının altında, yazarının adı yoktu.
* * *
Refik Halit, “150’likler listesi” içinde sürgüne gönderilmiş olduğundan, adı da Türkiye’de yasaklıydı.
* * *
Engin:
- Sürgünde olmasına karşın, yine de kendisinden bir alıntı yapılmadan edilememiş, dedi.
* * *
1929’da, okullarda da ders kitabı olarak okutulan “Güzel Yazılar”da; kendisinden de bir alıntı yapıldığı halde, adı yazılamayan Refik Halit...
* * *
1938’de çıkan bir af yasasıyla, 150’likler de bağışlanmış ve Refik Halit de İstanbul’a dönmüştü.
* * *
Sanırım 1963 yılında, Aziz Nesin’in suçlanan bir yazısında mahkeme; bilirkişi olarak Refik Halit’i, Haldun Taner’i ve bendenizi seçmişti.
Yazıda hiçbir suç bulunmadığını, gerekçesiyle birlikte yazmıştık...
* * *
Mahkemeden çıkışta Refik Halit yanıma oturmuştu, o zamanlar kullandığım tek kapılı ilk arabamda.
* * *
Lisedeyken Refik Halit, en hayran olduğum bir yazardı.
Ve o sırada yanımda oturuyordu.
Bana da:
- Her şeye rağmen benim “Memleket Hikâyeleri” fena değil; değil mi, diye soruyordu.
Sonra da eklemişti:
- Neyse, dört ayak üstüne değilse de, üç buçuk ayak üstüne düşmeyi becerdim sayılır...
* * *
2011 yılının ilk haftasında, nihayet T.C.’nin yargı mekanizmasını özetleyen bir manşet gazetelerde:
“ÇUVALLAYAN ADALET”
* * *
Keşke o çuvallamanın nedenleri olarak; onca kahır çekmiş şair, yazar ve sanatçılar da görebilselerdi o manşetleri...
* * *
Genç dostum Engin’le bunları da konuştuk...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder