19 Ocak 2011 Çarşamba

Mehmet ALTAN / Hizbullah ve bir belge

Dün sabah Hizbullah’ın günün baş konusu olduğunu görünce...
Kütüphaneden TBMM-Faili Meçhul Cinayetler Araştırma Komisyonu Raporu’nu çıkardım...
Kim bilir kaçıncı kez, bu defa Hizbullah kısmına biraz daha yoğunlaşarak yeniden okudum...
Komisyon Raporu’nu okurken, 80. sayfada, altını çok daha önceleri çizdiğim şu satırları okurken durakladım:
“Faili meçhul cinayetlerin devlet tarafından işlendiği iddiasının yoğun olarak propagandası yapıldığından ve bu cinayetlerin aydınlatılması için ilk zamanlarda tanıklık yapan vatandaşların akıbetinin de faili meçhul cinayete kurban gitmek olmasından ötürü vatandaş tanıklık yapmamaktadır.
Devlete giderek gördüğünü anlatanlar kısa sürede deşifre edilmekte, deşifre olan vatandaş da yukarıda belirtildiği gibi en kısa süre içinde faili meçhul bir cinayete kurban gitmektedir.
Şehrin en işlek merkezlerinde cinayetler işlenmekte, bir kahvede 20-30 kişinin arasında işlenen cinayetlerde, vatandaş, akrabası, yakınları öldürülmesine rağmen tanıklık yapmaya korkmaktadır.
Bölgede şehir komiteleri kuran PKK örgütü bile gündüz şehrin en işlek caddesinde eylem yapmazken, Hizbullahçı olarak adlandırılan kişilerin eylem yapıp yakalanmamasından ötürü, devlet zan altında kalmaktadır.”
***
Derin bir nefes alıp okumaya devam ettim:
“Örneğin, 27 Temmuz 1993 tarihinde Batman Emniyet Müdürlüğü’nde, Komisyonumuza bilgi veren Emniyet Müdürü ve Vali Yardımcısı, Batman’a bağlı Gerçüş İlçesinin Sekü, Gönüllü ve Çiçekli köyleri bölgesinde Hizbullah örgütünün bir kampı bulunduğunu ve yörede bulunan askeri birliğin bu kampa yardımcı olduğu yönünde haber aldıklarını, bu kamplarda Hizbullah örgütü mensuplarının siyasi ve askeri olarak eğitildiğini, bunun üzerine jandarma yetkilileri ile konuştuklarını, askeri yetkililerin bu örgüt militanlarının kendileriyle olan irtibatlarını değişik yönlere çevirdiklerinden ötürü nefret ettiklerini ve bu nedenle de bunlarla irtibatlarını kestiklerini beyan etmiş, bunun üzerine Komisyonumuzca yazılan müzekkereye verilen Jandarma Genel Komutanlığı’nın cevabi müzekkeresinde, yapılan araştırma sonucunda iddianın asılsız bir haber olduğu, adı geçen bölgelerde Hizbullah’a ait bir kamp olmadığı gibi, bugüne kadar elde edilen bilgilerden de, Hizbullah’ın kırsal kesimde hiçbir kampın olmadığı ve kırsalda faaliyet göstermediği bildirilmiştir.”
***
İddianın yalanlanması ardından, Rapor’un değerlendirmesine de kulak verelim:
“Ancak vali yardımcısı ve emniyet müdürünün iddiaları gerektiği gibi araştırılmamıştır. Yörede bu iddialar doğrultusunda gerekli soruşturmanın yapılması gerekirken bu yapılmamış, konu yazılan cevabi yazı ile gündemden çıkartılmaya çalışılmıştır.
Komisyonumuza mezkur açıklamayı yapan İl Emniyet Müdürü kısa bir süre sonra görevinde başarılı olup, terörle mücadelede mesafe katettiği halde hiçbir gerekçe gösterilmeden merkezde pasif bir göreve atanmıştır. Yani Komisyonumuza bazı konularda açıklama yapan, samimi olarak bildiklerini anlatan kamu görevlisinin sonu görevden alınmak olmuştur.”
***
Peki, sonra ne oldu?
Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu ve arkadaşlarının kaldığı İstanbul Beykoz’daki villaya yapılan baskında ele geçen belgelerde örgütün gerçekten bu üç köyde kampı olduğu doğrulandı...
Ama sorun sadece Jandarma Genel Komutanlığı’nın cevabi müzekkeresinde yalan söylemesinde değil...
Meclis’de de sorun var.
Neden mi?
Çünkü TBMM-Faili Meçhul Cinayetler Araştırma Komisyon Raporu da, aynı Locheed Askeri uçaklarındaki rüşvet olayını araştıran komisyon Raporu veya Susurluk Komisyon Raporu gibi “Genel Kurula” inemedi...
***
Ne denir?
Öyle parlamentoya, böyle jandarma...

Hiç yorum yok: