3 artı 2 formülüm üniversitelerin yeniden yapılanmasına ilişkin bir önerim.
Başlangıç noktam liselerin genelinden orta vadede çok umutlu olamamam.
12 milyon öğrenci, bir milyona yaklaşma eğiliminde öğretmen var.
Bütçe olanakları, daha yetenekli, daha iyi yetişmiş gençlerin öğretmenlik mesleğini öncelikle tercih etmeme gerçeği karşısında orta vadede ilköğretim ve lise çıktılarından çok umutlu olmamız pek mümkün değil.
Ama bir şeyler de yapmak lazım, hatta şart.
Bu aşamada üniversitelere büyük bir iş düşüyor, düşecek.
Üniversite sayısının ve üniversitelere giren öğrenci miktarının mutlaka büyük ölçüde yükseltilmesinin de şart olduğunu biliyorum ve bu şartın gereklerinin bir biçimde hayata geçeceğini de öngörebiliyorum.
18-25 yaş kuşağının yaklaşık yarısının örgün öğretime girebildiği bir Türkiye’de üniversitelerin bugünkü yapısının aynı alması da olanaksız olacaktır.
İlk değişmesi, üstelik radikal bir biçimde değişmesi gereken de müfredat yapısı olacaktır.
Benim naçiz önerim de üniversitelerin 3 artı 2 biçiminde örgütlenmesidir.
İlk üç senenin sonunda gençlere ilgili alanda bir lisans diploması verilmelidir.
Ancak, bu lisans diploması uzmanlığa asla değil, tam tersine genel eğitime ağırlık veren bir lisans diploması olmalıdır.
Bir adım daha ileri giderek şunu da söyleyebilirim: sağlık bilimleri dışında ilk üç senede TÜM dallarda müfredatın, öğretim programının yüzde yetmiş beşi (%75’i) benzer hatta aynı olmalı, ilgili dalın temel dersleri ancak yüzde yirmi beş (%25) içinde verilmelidir.
En uç bir örnek vermek gerekir ise, bir mühendislik lisansı alacak öğrenci ile, ekonomi ya da tarih lisansı alacak öğrencinin ders programları ilk üç sene içinde yüzde yetmiş beş nisbetinde aynılaşmalıdır.
Lisans öğretiminin hala uzmanlık anlamına geldiğini savunanlar için çok hoş bir öneri değildir ama 21. yüzyılın rekabetçi beşeri sermayesi uzmanlıktan ziyade genel eğitim ağırlıklı olacaktır, herkesin bunu çok net görmesi şarttır.
Yaşamı boyunca en azından üç ya da dört meslek değiştirecek bir bireyin daha on sekiz yaşında uzmanlık öğretimi görmesinin ne kadar saçma sapan bir konu olduğunu umarım yakında tüm ilgililer görecek, anlayacaklardır.
Bu tür bir müfredata dayalı lisans yapılanmasının öğrencilere tanıyacağı adeta sonsuz yatay geçiş olanakları da pastanın kreması olacaktır.
Yazımın başında da belirttiğim gibi mevcut demografik baskı, ücret koşuları, öğretmenlik mesleğine bakışın ve seçenlerin niteliği kısa ve orta vadede lise eğitiminden umutlu olmamızı pek olanaklı kılmamaktadır; bu açıdan lise eğitiminin/öğretiminin uzatılmamasında, mümkün olduğu ölçüde kısa kesilmesinde de yarar vardır.
Bu durumun yaratabileceği sıkıntıları, 18-25 yaş kuşağının çok daha ağırlıklı bir bölümünü üniversiteleştirerek gidermek temel hedef olmalıdır.
Lise senelerini kısaltıp, üniversiteyi de 3 artı 2 formülüne indirgemek oluşabilecek mali baskıyı da hafifletecektir.
İlk üç senede ilgili dalın en temel bilgilerini alan ama beraberinde çok daha önemsediğim genel eğitim formasyonu ile donanan bir kuşağın ülkemizin 21. yüzyılda ihtiyaç duyacağı beşeri sermaye birikimine daha büyük katkıda bulunacağına inanıyorum.
Üç senelik lisans programında ilgili dalın en temel bilgilerini almış gencimiz arzu ederse ek iki sene içinde bu alanda daha derinlemesine bilgi edinmek, isterseniz uzmanlık tabirini de kullanabilirsiniz, olanağını bulacaktır.
Artı iki seneye gidecek gençlerin sayısı azalacağından bu aşamada öğretim de çok daha nitelikli hale gelecektir.
Yüksek öğretimde reformdan anladığım dekan, rektör seçimleri değil, bu doğrultuda radikal müfredat ve yapılanma değişikliğidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder