Sayın Çetin Altan’dan çok şey öğrenmişimdir.
Hem gazete yazılarından, kitaplarından hem de 46 senelik arkadaşım Mehmet’in babası olarak kendisiyle yakalayabilme şansına, onuruna sahip olduğum sohbet olanaklarından.
Öğrendiklerim saymakla bitmez; bunlardan bir tanesi de seneler önce Sayın Çetin Altan’ın çok önemli bir saptamasıdır: “Bir köşe yazarının siyasi kimliği ne yazdığından değil, ısrarla ne yazmadığından belli olur”.
Fransızların “esprit contradictoire” diye adlandırdıkları, türkçemize belki “tersinden düşünme” diye çevrilebilecek bu kavramı içselleştirmiş bir bilge olan Sayın Çetin Altan yukarıdaki saptamasıyla basınımıza gerçekten ışık tutuyor.
Türkiye’nin siyasi gündemi gerçekten çok zengin, çok yüklü.
Köşe yazarlarının konulara yetişmesi kolay değil; her yazardan her şeyi yazmasını beklemek de saçma.
Ama yine de bazı gazetelerin köşe yazarlarının bazı konulara ısrarla girmemesi çok öğretici.
Bitlis Mutki’de bir karakola 400 metre mesafede on iki insana ait olduğu anlaşılan kemikler bulundu.
Süreç muhtemelen 28 Şubat kepazeliğinin en pis, en karanlık günlerine ilişkin.
İskeletlerin dokuzunun o tarihlerden beri kayıp olan dokuz gence ait olma ihtimali çok yüksek.
Gömü yerinin, şayet karakol o tarihlerden sonra inşa edilmedi ise, karakola 400 metre oluşu da ayrı bir skandal.
Olayın kendisi büyük bir insanlık, hukuk faciası.
Ama bugün yaşanan da eşit değerde bir basın faciası zira malum gazetelerin köşe yazarları ısrarla bu konuya girmiyorlar.
Zamanın ruhu herhalde öyle gerektiriyor ki Hürriyet ve Milliyet gazeteleri haberi birinci sahifeden görmüşler; bu gazetelerin Balyoz olayını günlerce görmemiş olmaları da hatırlanmalı.
Geçenlerde Zaman gazetesinde Sayın Hüseyin Gülerce bir yazı yazdı, Hürriyet gazetesinde de Sayın Ertuğrul Özkök bu yazıya çok sert bir yanıt üretti; Sayın Gülerce seçimler sonrası basın kompozisyonunun büyük ölçüde değişeceğini ifade ediyordu.
Sayın Gülerce bu tartışmada yüzde yüz haklı; haksız olabileceği yegane konu sürecin bu kadar gecikmiş olması.
Basından, köşelerden tasfiyesi gerekenler meşru fikirlerini ifade etmiş olmaktan asla tasfiye edilmemeli.
Ancak, Mutki olayı bir kez daha bizi 28 Şubat kepazeliğine geri götürdü; internet burada, isteyen kimin 28 Şubat günlerinde ve hemen sonrasında neler yazdığını görebilir, aynı mantık bire bir 27 Nisan muhtıra kepazeliği için de geçerli.
Ama basında birileri de bu kepazeliklere, şiddete destek atmışlardır.
Ve bunlar mutlaka ama mutlaka basından tasfiye edilmelidirler; çok geç bile kalınmıştır.
Elma ile armutu karıştırmayalım; 28 Şubat’a, 27 Nisan’a destek atma meşru bir siyasi görüş ifadesi değildir, zoru, şiddeti savunmaktır ve bu görüşlerin çağımızda yeri olamaz, basında köşe yazısı yazamazlar, ifade özgürlüğü, meşru gazetecilik şiddeti savunma noktasında biter.
Bakalım, “kağıt parçası” meselesinde günlerce “imza makinesi” diye tutturanlar Mutki olayını kaç kez gündemlerine alabilecekler.
Köşe yazarlığı kamusal alan konusudur; kamusal alan şiddet içermeyen özgürlükler alanıdır, 28 Şubat, 27 Nisan kepazeliklerini savunma yeri değildir.
Kimse lafı çevirmesin, 28 Şubat, 27 Nisan girişimleri toplumu şiddet ile tehdittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder