19 Ocak 2011 Çarşamba

Sedat LAÇİNER - Terörle mücadelede ‘ver-kurtul’ mümkün mü?

Önceki yazımızda terörle mücadelede şiddet-merkezli anlayışı yazmıştık. Bugün ise ikinci yaklaşımı, yani terörün çözümünü teröristin taleplerinin karşılanmasında gören ‘güvercin bakış açısı’nı ele alacağız: Bu yaklaşıma göre terörün nedeni devletin hatalarıdır ve bu hatalardan dönülmesi halinde terör sona erer. Hatta bu görüşü savunan kişilere göre teröriste ‘terörist’ demek dahi ‘barış’ı engeller. Çünkü onlar yaşananları terör olarak değil, bir tür savaş olarak görmektedirler ve savaşın da her türlüsüne karşıdırlar. Bu nedenle asker, polis veya istihbaratçı güvenlik gücü adına kim varsa hepsi sahadan çekilmeli, silaha ayrılan bütçeler okullara, hastanelere, yol ve fabrikalara ayrılmalı, tüm etnik talepler de cesur bir şekilde biran önce kabul edilmelidir. İşte o zaman terörist denen kişiler dağdan inecek ve özlenen barış gelecektir. Çünkü bu yaklaşıma göre, kimse dağa boşuna çıkmamıştır, dağda da kalmaya meraklı değildir.
***
İlk yaklaşım ne kadar aşırı ise, yukarıda özetlediğimiz bakış açısı da o kadar aşırıdır. İlkindeki güvenlik paranoyası ikincisinde teröristlerin aslında barış istediklerine inanacak bir saflığa ve güvenlik güçlerini toptan şiddet meraklısı sayacak bir saplantıya dönüşmektedir. İlk yaklaşımda Osmanlı’nın acı deneyimleri ne kadar etkili ise, ikinci yaklaşımda da Cumhuriyet’in günahları bir o kadar etkilidir. Kendisini insancıl ve liberal olarak tanımlayan bu kişilerin önemli bir kısmı, yakınları veya arkadaşları devlet tarafından işkenceden geçirilmiştir. Pek çok devlet görevlisinin Kürtler, Ermeniler, Aleviler, dindarlar, sol vs. hakkında halka yalan söylediğini; işkenceyi meşru bir siyaset aracı saydığını; terörü kendi iktidarlarını sürdürebilmek için bilerek azdırdığını; önce zeminini hazırlayıp, ardından darbe yaptığını; çoğu kez teröristleri bile aratır zulümlere imza attığını vs... gördükleri için mevcut devlete güvenmemektedirler.
Bu tespitlerde haklılık payı olsa da geçmişin hatalarından hareketle bugünü de aynı saymak doğru değildir. Kaldı ki devlet bir hayli değişti: Bugün işkence istisnai bir haldir. Devlet çok sayıda tabuyu yıkmış ve Kürt sorununda dahi pek çok aydının önüne geçmiştir vs. Devletin geçmiş hatalarını anlamaya çalışmak terörün nedenlerini doğru tespit etmek için gerekli olabilir, ancak devleti geçmişte çakılı sayıp, onu tamamen devre dışı bıraktığınızda siyaset yapacak bir aracınız kalmaz.
İkinci olarak bu gruptaki aydınların sandığı gibi teröristler barışa hazır insanlar değillerdir. Doğrudur, kimse dağa sebepsiz çıkmaz. Bu bağlamda devletin geçmiş günahlarının dağa çıkışta önemli bir yer tuttuğu aşikârdır. Ancak bir kez dağa çıktıktan sonra teröre giriş nedenlerini ortadan kaldırmanız dağdan inişi garanti edemez. Ayrıca dağa çıkış nedeni ne olursa olsun, devletin veya bir başkasının zulmü sizin hatanızı, yani terörist oluşunuzu meşrulaştıramaz. Bir kötü diğer bir kötünün gerekçesi yapılamaz. Bugün teröristlerin talebi gibi görünen tüm kültürel hakları verseniz, ekonomiyi iyileştirseniz, tüm kamu hizmetlerinde Güneydoğu’yu İstanbul’dan daha iyi hale getirseniz dahi PKK dağdan inmek istemeyebilir. Çünkü dağa çıkan adam artık teröristtir ve dağa çıkmadan önceki halinden farklıdır.
Terör başka, Kürt sorunu başka
Bu noktada yapılan en önemli hata Kürt sorunu ile terör sorununun birbirine karıştırılmasıdır. Birbiriyle ilişkisi olsa da, iki sorun aslında çok farklı yönlere de sahiptir. Doğrudur, terör Kürt Sorunu’ndan besleniyor, ancak Kürt Sorunu çözüldüğü vakit terörün de sona ereceğini varsaymak mümkün değildir. Tam aksine bir sorunun ürünü iseniz refleks olarak onu devam ettirmeye çalışabilirsiniz. Bu nedenle Kürt Sorunu’nu terörle aşırı derecede ilişkilendirirseniz ilkini silahlara rehin bırakmış olursunuz.
Kürt Sorunu’nun halli için Kürtlerin (Kürtçü veya PKK’nın değil) tüm talepleri makul bir takvim içinde karşılanmalı, devlet hizmetleri geliştirilmeli, işsizlik kabul edilebilir bir düzeye çekilmeli, Kürt kimliği saygı görmelidir. Tüm bunlar kısa, orta ve uzun vadede uygulanabilecek programları gerektirir. Burada geceden sabaha çözülebilecek çok az sorun vardır. Diğer taraftan terörün orta ve uzun vadeyi beklemeye tahammülü yoktur. Dahası, “hele şu Kürt sorununu halledelim, bataklığı bir kurutalım, sonra teröristlerle uğraşalım” derseniz çok yanılırsınız. Teröristlerin serbestçe hareket ettiği bir ortamda dünyanın en iyi ekonomik, sosyal ve siyasal restorasyon programlarını dahi uygulasanız politikalarınız tam tersi sonuçlar doğurabilir. Teröristlerin namlusu ucunda yol, baraj ve okul yapmaya kalkarsanız inisiyatifi kaybedersiniz. Oysa ki terörle mücadelede de, etnik sorunların hallinde de inisiyatif kimdeyse onun dediği olur.
***
Son söz olarak, Demokratik Açılım ile güvenlik önlemlerinin uyuşmadığını sananların gelişmiş demokrasileri tetkik etmelerinde büyük yarar var. Dünyanın en iyi polisi, en güçlü askeri ve istihbaratı en gelişmiş demokrasilerdedir. Sorun polisin veya askerin güçlü olmasında değil, elindeki silahı hukuk içinde kalarak, doğru hedeflere doğrultmasındadır. Mevzu derin, devam edeceğiz

Hiç yorum yok: