19 Ocak 2011 Çarşamba

Mehmet ALTAN - İflasın tescili

Doğrusu... Gözüm daha ziyade Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün açıkladığı “Sanayi Strateji Belgesi ve Eylem Planı”ndaydı. Ama baktım, tutukluluk sürelerini düzenleyen Ceza Muhakemesi Kanunu’nun...
...102. Maddesi’nin yürürlüğe girmesinin ardından ortaya çıkan tablo ve bunun üstünden yürüyen tartışmalar hız kesmiyor...
Hizbullah üyeleri ile cinayet zanlısı 50 kişinin uzun tutukluluk süreleri nedeniyle tahliye edilmesi de doğrusu ateşe benzin döküyor...
Ne var ki tartışma “uygulama” ile ilgili, hâlbuki gözlerimizin önünde mefluç halde bir sistem uzanmış yatıyor...
Türkiye’de ağır cezalık konularda “tutukluluk süresinin” on yıl olabileceğine dair Yargıtay içtihadı tartışılmayacak kadar net ve kesin bir şekilde bir iflası tescil etmekte...
Eğer bir ülkede herhangi bir dava on yıl içinde sonuçlanmıyor ise orada hukuktan da, “hukuk devleti”nden de söz edilemez...
***
Ağır cezada görülen davalarda “tutukluluk süresi” neden on yıl?
Çünkü dava on yıl sürebiliyor...
Baksanıza on beş yıldır tutuklu olan insanlarımız var...
Peki, davalar neden on, on beş yıl sürüyor?
Çünkü Türkiye’de toplam hâkim sayısı 7 bin 81, toplam savcı sayısı da 4 bin 40’tır.
Ama dört bine yakın, rakamsal olarak söyler isem 3 bin 875 de hâkim ve savcı açığı var...
Mahkeme açığına değinmiyorum...
Büyük artışlara rağmen 2011 yılı Bütçesi’nde Adalet Bakanlığı’nın payının ancak yüzde 1,4 olduğuna da...
***
İflasın tescili demiştim...
Bunu rakamlarla örnekleyelim...
Almanya 82 milyon nüfuslu bir ülke, yargıya ayırdığı bütçe ise 9 milyar euro...
Türkiye ise 73 milyon nüfusuna rağmen yargıya sadece 500 milyon ayırmakta...
Bunun yetersizliğini biraz daha vurgulamak için 16 milyonluk hap kadar Hollanda’nın bile yargıya 800 milyon euro ayırarak Türkiye’yi solladığını söylemek yeterlidir sanırım...
***
Sağlıklı ülkelerde yargının etkinliği 100 bin kişi başına düşen profesyonel hâkim sayısı ile ölçülmekte...
Yukarıda Almanya örneği vermiştim, oradan devam edelim...
Almanya’da 100 bin kişi başına düşen profesyonel hâkim sayısı 24,5...
Peki ya Türkiye’de?
Sıkı durun, yüz binde 9...
On milyon nüfuslu Belçika’da ise yüz binde 14,9...
Biraz daha devam edelim mi?
Ülkelerdeki yargı çalışan sayılarına bakalım...
Almanya ‘da 57 bin, Türkiye’de ise 24 bin...
***
Tabii “kalite” sorunu da ayrı...
Dil bilen personel sayısı...
Hukukta dünya literatürünü izleyen personel sayısı...
Dinamik hukuk anlayışını içselleştirmiş personel sayısı...
Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrası gibi, yeryüzünün gelişmiş hukuksal kararlarını iç içtihat sayan personel sayısı...
Kısaca, “sayı” eksiği giderilse bile, kolayından kapatılmayacak bir de “kalite” sorunu var...
Düşünün ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde en çok mahkum olan ülkeyiz...
Bu evrensel hukuk söz konusu olduğu an, sınıfta kalan bir yargı demek...
***
28 Şubat’ta Genelkurmay’a brifing almaya gitmeyi... 12 Eylül’de darbecileri kutlamak için sıraya giren Anayasa Mahkemesi Başkanlarını... Mafya ile ilişkili olduğu iddia edilen yüksek yargı mensuplarının idari soruşturmalarının üzerinin örtüldüğü örnekleri de yok saydığımızda gördüğümüz objektif resim...
Bir davanın on yılda bitirilmemesinin devlet tarafından son içtihat ile tescili Birinci Cumhuriyet’in, hukuk devleti iddiasının, yargının olmadığının tescillidir...
“Varmış gibi” duran da iyice çöktüğü için ikrar dönemine girdik...
Asıl tartışılması gereken durum bu...
Asıl sorulması gereken soru da “biz nasıl gerçek bir hukuk devleti oluruz” sorusu...
Olabilir miyiz acaba, bilemiyorum doğrusu...

Hiç yorum yok: