Savaş teknolojisi hızlı gelişiyor. Eskiden çağ açıp kapayan yenilikler yüzlerce yılda ortaya çıkardı. 20. yüzyılda bu süre onlarca yıla düştü.
21. yüzyılda ise birkaç yıl dahi geri kalmanız halinde eski nesil oluveriyorsunuz. 20. yüzyıl denizaltıları, uçakları ve tankları gördü. Füzeler gelişince uçaklar bile geri planda kaldı. Amerikalılar Nazilerden aldıkları bu teknolojinin ucuna nükleer başlıkları takınca düşmana yaklaşmaya dahi gerek kalmadı. Böylece ABD hiçbir risk almaksızın dünyanın herhangi bir devletini vurabilecek güce ulaştı. Sovyetler de aynı teknolojiyi geliştirince dehşet dengesi başladı. Artık her ikisi de birbirini vurabilirdi, ancak karşılıklı atılan füzeler sonucunda sadece kendi ülkeleri değil, tüm dünya yok olabilirdi. Dehşet dengesini sadece füzeleri vurabilen füzeler sona erdirebilirdi. Bir anlamda kurşunu kurşunla vurmak demek olan bu teknoloji uzun yıllar hem Amerikalıları, hem de Rusları meşgul etti. Söz konusu teknolojiye insanlık 1980’lerde ulaştı ve böylece karşı-füze sistemleri gelişmeye başladı. Füze kalkanı veya yıldız savaşları gibi isimler takılan sisteme sahip olan ülkeler bu sayede diğerlerine balistik füze gönderebilirlerken, diğer devletler füze sistemleri olsa dahi karşı tarafı vuramayacak hale geliyordu. ABD şu anda bu tür sistemler üzerinde çalışıyor ve tüm dünyayı kapsayacak bir füze kalkanı oluşturmaya çalışıyor. Elbette diğer ülkeler de boş durmuyorlar. Şu anda 30’dan fazla ülkenin füze sistemi var ve ABD dışında pek çok ülke de karşı füze sistemleri üzerinde çalışıyor. Bu yarışın sonu yok gibi görünse de en yakın hedefin uzaya füze rampaları yerleştirmek olduğu söylenebilir. Uluslararası hukukta bazı sınırlamalar olmakla birlikte uydulara, uzay gemilerine veya Ay’a yerleştirilecek bir uzay topunun sahibine nasıl bir üstünlük sağlayacağı çok açık.
Asker robotlar
Savaş teknolojisinde diğer bir yarış alanı ise savaşçı robotlar. İnsanın yerini alacak bu insansız araçların ilk versiyonları kullanıma girdi bile. Robot deyince insanların denetiminde kullanılan basit makinelerden bahsetmiyoruz. Bunlar insansız araçlar. Sensörleri ve kameraları sayesinde otomatik olarak silah, hatta roket kullanıyorlar. Bazı robotlar ise savaş alanındaki yaralı askerleri kurtarmak ve yük taşımak üzere tasarlanmış. Her türlü zeminde yorulmadan 100 kg’dan fazlasını kilometrelerce taşıyabilen bu robotlar askerlerin yükünü önemli oranda hafifletebilir. Savaşçı robotlar konusunda en önemli hedef ise bildik sensörlerin ötesine geçip kendi kararını kendisi verebilen robotlar. Bunun için ise robotlara akıl gerekiyor. Bu nedenle dünyanın iddialı tüm güçleri yapay zekâ üzerinde çalışıyor. Canlılardakine benzer bir aklı makinelerle birleştirebilmek bilimcilerin en büyük hayali. Düşünsenize savaş alanında kurşun geçirmeyen, koşabilen, uçabilen, yüzebilen ve en önemlisi zekâ sahibi bir ölüm makinesi. Böylece asker kayıplarınız en aza inerken, karşı tarafta zirveye çıkacak.
Silahların ve istihbaratın otomasyonunda da önemli bir yol katedildi. ABD’nin istihbarat faaliyetlerinin yüzde 90’ından fazlası uydular, dinleme merkezleri ve insansız hava araçlarından geliyor. Yani bazılarının sandığı gibi Amerika sadece Wikileaks’e düşen diplomatlarıyla yetinmiyor. İnsansız hava araçları istihbarata ek olarak muharip özelliklere de sahip. Örneğin Predatorlar 1995’den beri kullanımda ve üzerlerindeki kamera ve sensörler sayesinde havadan yolladıkları Hellfire, Stinger vs. füzeleriyle düşmanı kolayca vurabiliyorlar. Böylece askerlerinizi arazide kilometrelerce gezdirmek zorunda kalmıyorsunuz. ABD bunları Sırbistan’da, Bosna’da, Irak’ta, Yemen’de, Pakistan’da ve bilmediğimiz birçok yerde kullandı, kullanıyor. Sadece Irak’taki insansız hava araçlarının sayısının binlerce olduğu biliniyor.
Klon savaşçılar
Uzay topu, insansız araçlar ve akıllı robotlardan çok daha heyecan verici olanı ise ‘geliştirilmiş canlı savaşçılar’. İnsanoğlu koyunu, sineği, ineği vs. klonlamayı başardı. Önce meyve ve sebzelerin genlerini değiştirmeyi başaran ve böylece topraksız sebze fabrikaları kuran bilimciler şu sıralar koyun gibi canlıları geliştirmeye çalışıyorlar. Daha çok yün, süt ve et veren hayvanlar ilk ticari hedefi oluşturuyor. Diğer taraftan canlıların genleriyle oynayarak yeni canlılar elde etmek, hatta insan ile diğer canlıları birleştirmek isteyenler de yok değil. Çok seslendirilmese de makine ile canlıları, hatta makine özellikleri ile insan benzeri yaratıkları birleştirmek ve bu yolla ticari ve askeri zaferler kazanmayı hayal edenler de yok değil.
Tüm bu anlattıklarımız sizlere çok mu fantastik geldi? “Yazar bugün amma da uçmuş” mu dediniz? Belki de siz haklısınız. Fakat unutmayınız, III. Selim’e, buharlı trenin icat edileceğini tahta çıktığı tarih olan 1789’da söyleselerdi acaba buna inanır mıydı? O tren ki 19. yüzyıl boyunca Batı’nın elinde Osmanlı’nın sonunu getiren teknolojik yeniliklerin başında geldi. Yarın Türkiye’nin başına iş açacak yeniliklerden biri de şu sıralar bir yerlerde geliştiriliyor olmasın...
Şimdi merak ediyorum, hala Donanması’ndan darbe hazırlıkları çıkan, personelinin eşini-dostunu takip etmeyi belki de en önemli işi sayan TSK tüm bunlara hazır mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder