Sayın Ertuğrul Özkök 8 Ocak Cumartesi günü Hürriyet gazetesindeki köşesinde “Bidon kafa, kaşınan adam” başlıklı bir yazı yazdı ve yazısını aşağıdaki satırlarla tamamladı:
“Son sözüm malum “liberal” arkadaşlara...
Siz liberalsiniz değil mi?
Liberal düşüncenin temel sloganı nedir?
“İyi olan kazansın...”
İşte olan da bu.
İyi olan kazanıyor...
Sanatta da, iş dünyasında da, medyada da, siyasette de...”
Bu konuyu daha önce de yazdım, umarım, temenni ederim, bu yazı bu konuda yazdığım son yazı olur.
Sayın Özkök’ün “iyi olan kazansın” dediği alan köşe yazarlığı, gazetecilik.
Ortada dolaşan söylenti ise 12 Haziran seçimlerinden sonra medyada bir ayıklanmanın yaşanacağı, bazı yazarların köşelerinde artık yazamayacakları.
Şayet bu ayıklanma köşe yazarlarının meşru siyasi görüşleri, siyasi iktidar karşısında aldıkları meşru muhalif pozisyonları nedeniyle olursa herkesin bu ayıklanmaya en sert bir biçimde tepki vermesi ahlaki görevidir.
Bendeniz, en azından kendi adıma bu tepkiyi en sert bir biçimde vereceğime söz veririm.
ANCAK, yukarıda belirtmeye gayret ettiğim gibi, köşe yazarlarının, gazetecilerin siyasi görüşlerinin, siyasi iktidara, hadi adını da koyalım, AK Parti’ye muhalif pozisyonlarının çağın ruhuna uygun meşruiyet içermesi şarttır.
Bu tartışmada ısrarla “yasallık, legalite” kavramlarından kaçıyorum zira Ergenekon, Balyoz davaları tartışılır iken öğrendiğimize göre fiiliyata dökülmemiş darbe tasarımcılığının, planlamasının, örgütlenmesinin bile TCK’ya göre suç oluşturup, oluşturmadığı pek belli değil.
Hukukçu değilim, bu görüş bana biraz tuhaf geliyor ama madem böyle, benim söyleyebileceğim pek bir şey yok.
Ama, çağın ruhunu okumaya gayret eden birisi için TCK’ya göre suç oluşturma ihtimali belirsiz bu girişimin, MEŞRUİYET DIŞI OLDUĞU KESİN.
Köşe yazarlığı da, hem yasallık ama hem de meşruiyet gerektiren bir alan.
AK Parti’ye karşı ben TSK’yı destekliyorum demek, meşruiyet denizinin sonudur; AK Parti’ye karşı başka bir siyasi parti ya da görüş desteklenir, ordu değil.
Sayın Özkök için, Hürriyet gazetesinden bir örnek vermeye gayret edeceğim; şimdi isimlerini tek tek vermek istemeyeceğim bazı Hürriyet gazetesi köşe yazarları 27 Nisan muhtırası sonrası (bu tarih Türkiye için bir turnösol kağıdıdır) muhtıraya canhıraş destek verdiler, çok ayıp ettiler ve zamanın ruhuna göre meşruiyetlerini yitirdiler.
Başka bir Hürriyet gazetesi köşe yazarı, Cüneyt Ülsever, son senelerde yazdıklarıyla hiç hemfikir değilim, 28 Nisan sabahı meşruiyetin, zamanın ruhunun gereğini ahlaklıca yerine getirdi, bu muhtıra bir kepazeliktir dedi, 29 Nisan’dan itibaren de AK Parti’ye muhalefetini kaldığı yerden sürdürdü ve basında haklı olarak kalıcı bir yeri olacağını kanıtladı.
Sayın Özkök’ün liberalizme gönderme yapması ve “iyi olan kazansın” demesi de büyük bir talihsizlik zira liberal rekabetçi ortamlarda iyi olma yarışını eşit meşruiyet düzeyini haiz yarışmacılar sürdürürler ve gerçekten eşit meşruiyetteki yarışmacılardan iyisi kazanır.
2011 Türkiye’sinde bir muhtırayı alkışlayanların, anlamaya çalışanların meşruiyetleri çok ama çok kuşkuludur, kulvarda kalmaları da sorgulanır.
Birileri kalkar, bana meşruiyetin tartısı var mı diye sorabilir, ben de zamanın ruhu derim, zamanın ruhu da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’dir, AİHM içtihatıdır, BM sözleşmeleridir, vs.
Bu kadar basit bir şeyi bu kadar çok yazmaktan utanmaya başladım doğrusu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder