Son günlerde Türkiye ilginç, ilginç olduğu kadar da tuhaf konular tartışıyor.
Heykel konusu da var ama benim ilgimi daha çok Kanuni Sultan Süleyman dizisi (Muhteşem Yüzyıl) çekiyor.
Bu dizi etrafında dönen tartışmalardan koca bir ülkenin, Türkiye’nin filmi çekilebilir.
Önce daha genel bir konudan başlayalım.
Türkiye’de senelerdir, onsenelerdir muhafazakar bireylerin, hatta benzer muhafazakar pozisyon almak isteyen bireylerin oluşturduğu grupların önünde, muhafazakarca yaşama temel taleplerini gerçekleştirmelerinin önünde engeller var.
İnsanların daha bu ülkede, laik eğitime paralel olarak çocuklarını istedikleri yaşta kuran kursuna göndermelerinin önünde engeller var.
Bir başka kesim anadilinde öğretim göremiyor.
Daha başka bir kesime, ödediği vergilerle, gitmediği ve gitmeyeceği camiler yapılıyor.
Bu engeller, çok evrensel ölçütlerle tanımlanmış bir kamu düzenini bozmadığı ölçüde hemen kaldırılmalı.
Bu mücadelede çok geniş bir ortak paydada da yürütülebilir.
Bu taleplerin ortak paydası bireysel ya da grup olarak temel hak ve özgürlüklerin gerçekleştirilmesidir.
ANCAK, birey ya da grup olarak muhafazakarca yaşama hakkını talep etmekten muhafazakar bir toplum yaratma (homojen bir toplum) talebine geçildiğinde işler çatallaşma noktasına varabilir.
Bir muhafazakar birey muhafazakarca bir yaşamı ancak muhafazakar bir toplumda gerçekleştirebileceğini iddia edebilir.
Benim kanım, muhafazakar yaşam taleplerinin temel hak ve özgürlükleri ihlal etmeden en iyi gerçekleşebileceği toplum modelinin liberal toplum modeli olduğu ve olacağıdır.
Kanuni dizisi ve bu dizi etrafında yaşanan tartışmalar liberal toplum modelinin heterojen bir toplum için iyi değil, bir zorunluk olduğunun kanıtıdır.
Kimsenin kimseye toplumsal değer skalasını dayatma hakkı olmamalıdır.
Kimsenin, hiçbir kurum ve kuruluşun tarihin en doğrusunu temellük etme, bilme iddiası olamaz, olmamalıdır.
Zaten kimsenin, Kanuni döneminin tarihsel gerçekliğini, harem kurumumun özelliklerini mutlak olarak bildiğini iddia etme hakkı da olamaz.
Kurgular, tanım gereği doktora tezleri ya da belgeseller değildir.
Doktora tezleri bile, ancak yanlışlanma özelliği içerdiği ölçüde bilimseldirler.
Kanuni dizisine (Muhteşem yüzyıl) muhafazakar eleştirilerin, Can Dündar’ın Mustafa filmine yönelik kemalist eleştirilerle benzerliği, hatta aynılığı insana küçük dilini yutturacak ölçüdedir.
Liberal tezlere hala çok karşıt muhafazakarların (Allah’tan tümü değil, çok geniş bir muhafazakar kesim bu sorunlara çok uzaklar, birlikte yaşama geleneğinin en iyi örneklerini veriyorlar), tanım gereği liberal yaklaşımlara kapalı kemalistlerle benzerlikleri, beyinsel mayalarının aynılığı çok düşündürücüdür.
Böyle bir siyasal koalisyon ihtimali de düşündürücü olmaktan ziyade korkutucudur.
Yine Allah’tan, ülkemize özgü bazı antagonizmler bu koalisyonu şimdilik olanaksız kılmaktadır.
Yasakçılık, yabancı düşmanlığı, özgürlük karşıtlığı paydasında birleşen bir Genelkurmay/kemalizm-muhafazakar siyasi birlikteliği acep nasıl bir şey olurdu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder