Bugün, yapılacak yeni anayasaya ilişkin sondan bir önceki önerimi sunmaya gayret edeceğim.
Anayasalar özünde temel haklar ve özgürlükler bildirgesi metinleri.
Ancak, son senelerde, anayasalar ve iktisadi büyüme ilişkisi üzerine çok şey yazılıp, çiziliyor.
Bu çalışmaları, görüşleri en genel anlamıyla iki grupta toplamak mümkün.
Birinci grupta en genel çizgileriyle mülkiyet haklarına ilişkin haklar ve teminatlar var.
İkinci grupta da ekonomik istikrarın ve böylece büyümenin temel ön koşulu olarak kabul edilen mali (maliye) istikrar yani bütçe açıklarının milli gelire oranının anayasal olarak sınırlanması var.
Yapılan çalışmalar, araştırmalar mülkiyet haklarının iyi tanımlandığı ve çok güçlü güvencelerle korunduğu ülkelerin orta ve uzun vadede büyüme oranlarının, mülkiyet hakkının temel bir hak olarak algılanmadığı ülkelere oranla çok daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor.
Mülkiyet hakkının iyi tanımlanmadığı, çok güçlü ve köklü güvencelerle korunmadığı ülkelerde insanlar yatırım yapma, üretim yapma, parasını bağlayacak işlere girmekten hep çekiniyorlar.
Ve bunun sonucunda da daha az yatırım, daha az iktisadi büyüme ortaya çıkıyor.
Türkiye, maalesef, son senelerdeki gelişmeleri bir kenara bırakırsanız, uzun vadede mülkiyet haklarının iyi korunmadığı bir ülke görünümü veriyor.
Bu nedenden de kişi başına reel gelir artışımız uzun vadede sanıldığının aksine düşük.
2002 ve özellikle 2004 sonrası yapılan hukuksal reformlar ve AB müzakere süreci eksikleri bir ölçüde tamamlıyor ama geçmişin kalıntılarını silmek kolay değil.
1942 Varlık Vergisi bu ülkede salındı, 1994 senesinde geçmiş senenin bilanço karları üzerine vergi salındı ve yargı (!) bu durumu normal (!) gördü, anayasamızda kamulaştırma maddesi vardı ama özelleştirme daha yeni anayasal bir hüküm oldu, vs.
Yeni yapılacak anayasada mülkiyet haklarının iyi tanımlanması ve güçlü koruma altına alınması uzun vadede daha müreffeh bir Türkiye için şart.
İkinci önemli konu da bütçe açıklarının milli gelire oranına anayasal tavan getirilmesi.
Siyasal iktidarların kısa vadeyi uzun vadeye tercih etmeleri “normal bir durum” ama bu “normal durum” kısa vadeli getiriler için bütçe açıklarının patlamasına neden olursa bu “normal durum” anormal sonuçlar üretiyor.
Neler oluyor?
Bozulan ekonomik istikrar, artan enflasyon orta vadede büyüme oranlarını aşağıya çekiyor ve bu durumdan da aşağı-yukarı herkes olumsuz etkileniyor, gelecek kuşaklar büyük borç yükü altına giriyorlar.
Türkiye’nin senelerce çok yüksek enflasyon oranlarıyla yaşamış olmasının toplam refah maliyetlerini daha kimse doğru dürüst hesaplayamadı.
Yeni anayasada mülkiyet haklarını sağlam güvencelere kavuşturursak, siyasal iktidarların bütçe açıkları üretmesini de anayasal olarak sınırlarsak Türkiye ekonomisinin büyüme mucizelerine şahit olabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder