Dün pazardı. Güne gözümü Taksim’deki kanlı saldırıyla açtım. Ve günümü, bu provakatif alçakça saldırıyla ilgili gelişmeleri izlemekle ve ‘Kürt sorununun’ geldiği son durumun adeta bilançosunu çıkarmakla geçirdim.
Çünkü sabah savaş lobisinin kanlı bombası Taksim’de patladı, akşam da “eylemsizlik” süresi sona erdi.
***
Durumu netleştirebilmek için son gelişmeleri tekrar tekrar, ince ince taradım.
PKK lideri Abdullah Öcalan, son avukat görüşmesinde Kürt sorununun çözümü ve kendisinin muhatap alınmasıyla ilgili 31 Ekim’e kadar bekleyeceğini, bu tarihten sonra kendisiyle görüşmek istenirse “kellesi de gitse” karışmayacağını söylemişti, ilk bunu not ettim.
Radikal Gazetesi’nden Ertuğrul Mavioğlu’nun sorularına yanıt veren PKK’nın Kandil’deki yöneticisi Karayılan ise 31 Ekim’de bitecek olan ateşkese ilişkin kararlarını henüz vermediklerini belirterek, “Top karşıda. Güven verici adımlar atması lazım. Operasyonların durdurulması bir adım olabilir. Öcalan ile diyalog sürecinin geliştirilmesi önem taşıyor” demekte...
Ama şunları da ilave etmekte:
“AKP ve devlet iki hat üzerinde çalışıyor. Bir yanda marjinalleştirme projesi çerçevesinde askeri hazırlıklar var. Diğer yanda çözüm vb. görüntüsü”...
Ekim ayı sonu itibariyle süreç bu kaygı ve umut etrafında dalgalanıyor...
***
Ne var ki PKK’nın eylemsizlik için açıkladığı sürenin 31 Ekim’de sona ereceğinin bilinmesine rağmen, avukatlarının ve Aysel Tuğluk’un Öcalan’la bu hafta görüşmesine imkân tanınmadı.
Hâlbuki Aysel Tuğluk İmralı’da neler söyleyeceğini şöyle özetliyordu:
“Ciddi bir güven ve samimiyet sorunu var ortada. Ama bu aşılabilir. Çözüm için adım atılabilir diye düşünüyorum. Umut ediyorum ki 31 Ekim sonrası böyle bir şey yaşanmaz ve Sayın Öcalan devreden çekilmez. Hem psikolojik olarak ortam uygun. Hem de çözüm zemini mevcut. Barışta ısrar etmemiz gerekiyor”...
Avukatların ve Tuğluk’un Öcalan’la görüşmek için bugün yeni bir başvuru yapması da bekleniyor...
***
Tüm bu tablodan ortaya çıkanı özetler isek...
PKK, “Kürt sorununu” ortadan kaldıracak keskin bir demokratikleşme sonuçlanmadan uluslararası bir dayanışma çerçevesinde kendisinin Kandil’den askeri bir kararlılıkla sökülüp atılmasından endişe ediyor.
Nitekim...
Karayılan, ateşkes kararını açıkladığı basın toplantısında neden Öcalan’ın istediği gibi süresiz değil de bir aylık ateşkes ilan ettiklerini anlatırken, son dönemde artan yurtdışı temaslara, tampon bölge haberlerine, KCK operasyonlarına, askeri operasyonlara, sınır ötesi tezkeresine atıf yaparak mealen, “süresiz ateşkes istiyoruz ama bu gelişmeler bizi kaygılandırıyor bu bir tasfiye mi, komplo mu, toplu imha hazırlığı mı bunu anlamak için bu bir ay boyunca gelişmelere bakacağız” demişti.
Ama bir yandan da AB sürecinin tümüne soğuk bakıp, sadece “demokratik özerklik” kavramını benimseyen sonuçları belirsiz bir hattı da açık tutuyor.
***
Türkiye devletini, Türkiye Kürtlerinin de devleti olacak bir biçimde dönüştürmeden, PKK’yı sadece askeri yöntemle Kandil’den atma projesi, şiddeti onanmaz bir biçimde kentlere taşıma riskini de içinde barındırıyor.
BDP Bitlis milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, önümüzdeki aydan itibaren PKK’nın eylemsizlik kararı süresinin sona ereceğine dikkat çekerek, tehdit ve korku içerir bir üslupla “eğer tekrar adım atılmayıp eylemsizlik kararı sona ererse, önümüzdeki aydan itibaren bugüne kadar yaşadıklarımızın çok çok üzerinde bir şiddet, bir çatışma ve ölümler göreceğiz” demesi de galiba bu yüzden...
***
Savaş her türlü provokasyona açık bir biçimde kapıda bekliyor. Taksim bunun sarsıcı bir örneği...
Allahtan akıl ve sağduyu da bu lobiye karşı devrede...
PKK bir neden değil, bir sonuç...
PKK’lar yaratmayacak derin bir demokratikleşme olmadan, sadece uluslararası dayanışma çerçevesinde askeri yöntemlerden medet ummak, çaresizliği ve dolayısıyla kentlerin odak alınacağı büyük bir şiddeti patlatabilir.
Maalesef Kasım ayına, dünkü alçak saldırı ve bu endişelerle giriyoruz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder