15 Kasım 2010 Pazartesi

Laik, Demokratik ve hukuk devleti böyle bir şey…

Geçen ay Haydar AKKOYUN arkadaşımız, belediye başkanı ve meclis üyelerine hitaben bir mektup göndermişti.

Kısaca bu mektubun içeriği şöyleydi. Önce belediye başkanının icraatları hakkında olumlu görüş beyan edilmiş sonrada bir talebini dile getirmişti. Bu talep Almanya’da yaşayan Fethiye’lerinin oldukça büyük, Fethiye’deki Fethiyelilerinse önemsenecek bir kısmı tarafından onay görecek ve onlarında duygu ve düşüncelerine tercüman olacak bir talep yahut ta temenniydi: “Beldemizde belli dönemlerde Cem Ayininin yapılası ve Cenaze defin sürecinin Alevi inancının gereğine göre yerine getirilmesi ile bir dedenin bu süreçte görev alması idi.”

Bu mektup resmen meclis gündemine alınamazdı... Bu mektup gündem dışı olarak toplantı sonrası okundu ve görüldü.

Sonuçta pozitif bir kanaat oluştu. Başlangıçta cenaze defin süreçlerinde görev alacak bir dedenin beldemize yerleştirilmesi, halkın desteği ile bu görevlinin konut ve geçimin sağlanması hatta kalıcı bir konut yapılması noktasından işe başlanacak.

İyi bir işaret bu. Hatta geç kalınmış bir karar… İnsan hakları açışından iyi; ülkenin ve dünyanın gittiği yön açışından ise geç kalınmış karar. Mesela, bu günkü hükümeti ve alaşağı etmek ve yöneticilerini siyaset dışı bırakmak için neler yapıldı neler… Gerekçe: Hükümet ve yöneticilerine atfedilen “irtica” kaynağı olması. Bu günkü hükümet, şu yada bu çapta, bu iddiaları bertaraf edecek bir güven vermedi. Bu da bir gerçek.

Bu hükümet Sünni bir inanca mensup yurttaşlarımızın çoğunluğu teşkil ettiği, toplumla iletişinde de İslami bir dil kullanmaktadır. Bu Sünni seçmen temeline rağmen, bu hükümet döneminde, maksadı ve asıl motive edici gücü ne olursa olsun 7 adet Alevi Çalıştayı yaptı ve TRT’nin tarihinde bir ilke imza atıp Muharrem Ayında TRT’de programların yapılmasını sağladı.

Sözü getirmek istediğim nokta, Alevilerin talepleri henüz karşılanmamıştır, tabir yerindeyse asimile sayılabilecek yasal ve fili birçok uygulama sürmekte olmasına rağmen; bir başka deyimle bir yanda iktidarda farklı bir inanç grubu hâkimken Aleviler Türkiye de kendinden daha çok bahsedilir bir hale gelmişken, %97.98’inin Alevi olduğu bir beldede bir kısım Alevilerin kendini ifade etmekten imtina etmesi belki yüzyılların baskısı sonucu normaldir ama farklı görünmeye çalışıp kendini inkâr etmesi, yadsıması ise insan hakları açısından içinden bulunduğumuz durum utanç verici ve bir inancın mensubu olmak açısından ise o kesim için onur zedeleyici bir durumdur…

Küreselleşme rüzgârı karşısında üç zaman sonra hiçbir etnik yapı kendinin ifade etmekten çekinmeyecek ve korkmadan utanmadan yaşam tarzını açığa vuracak. Türk Türklüğü, Kürt Kürtlüğü, Alevi Aleviliği, Sünni Sünniliği… ile övünecek ve kendinin ifade etmekte hiçbir mahzur görmeyecekler. Eleştiri ve tartışmalar olacak; fakat kimse kimseye ne olduğunu söyleyemeyecek başka bir deyimle çoğunluk zorla kendi kalıbına diğerini sokma gayretinin beyhudeliğini görecek ve bu heves marjinal bir grubun umarsız çabası olmaya mahkum olacak.

Hem herkes inancına ideolojisine, cinsel tercihine ve yaşam tarzına göre yaşayacak, hem de bu ülke bölünmeyecek ve şeriatla yönetilmeyecek.



Geçen ay Antalya’da iken çektiğim resimlerden iki farklı inanç ve yaşam tarzını sembolize eden üç resim ekliyorum. Cuma namazında Müslümanlar namaz kılıyor, örtülü eşleri cami avlusunda eşlerinin bekliyor ve cami duvarın dışında bir başka inanca sahip çiftlerden hanım olan mini etekle oradan geçiyor ve caminin beş yüz metre aşağısındaki Falezlerin yanındaki plajda tanga giymiş güneşlenen bir kadın… Bu fotoğraflar dünyanın gittiği yöne işaret bakımından, konuyu birazda özetliyor.

Alışık olmadığımız laik, demokratik ve hukuk devleti böyle bir şey olacak işte…

Aliseydi Sevim

Hiç yorum yok: