15 Kasım 2010 Pazartesi

Mehmet ALTAN / Rögar kriteri

 mehmetaltan@stargazete.com
AB İlerleme Raporu konusunda söz söyleyecek olanlara, önce yutkunmayı, sonra da şu cümleyi okumalarını öneririm: “Küçük Fehime, okul çıkışı evine giderken geçtiği mısır tarlasında...

...rögar kapağı açık bırakılan kanalizasyon ve atık su kuyusuna düştü.”

Bu ölümün ve bu cümlenin utancını duymadan “siyaset” konuşmak ne kadar vicdan, ne kadar “dürüstlük” içerir?

***

Sadece 12 yaşındaki Fehime mi?

31 Ekim 2006’da, Diyarbakır’da 3

yaşındaki Mehmet Koşar...

1 Mart 2007’de, Gebze’de 2,5 yaşındaki

Tuğçe Özbilgili...

Gene...

1 Mart 2007’de İstanbul’da 5 yaşındaki

Dilara Dumru...

31 Mart 2008’de, Muş’ta 5 yaşındaki

Mazlum Özden...

30 Nisan 2008’de, Karaman’da 6 yaşındaki Ayşenur Yıldız...

18 Temmuz 2008’de, Şanlıurfa’da 5 yaşındaki Halil Ceylan...

21 Temmuz 2008’de, Uşak’ta 2,5 yaşındaki Gizem Nur Özden...

14 Mart 2009’da, Konya’da 2 yaşındaki Yasin Çoban...

20 Nisan 2009’da, Adana’da 3 yaşındaki Tolga Pala...

13 Nisan 2009’da, Mersin’de 1,5 yaşındaki Büşra Küşmür...

4 Nisan 2010’da, Van’da 3 yaşındaki

Nursin Pak...

Ve Fehime’den önceki kurban...

21 Nisan 2010’de, Antalya’da 12 yaşındaki

Aslı Keçeci...

Hepsi de rögar kazalarında kurban ettiğimiz çocuklarımız...

Rögar kapağı açık bırakılan kanalizasyon ve atık su kuyusuna feda ettiğimiz evlatlarımız...

AB muhaliflerinin “onur” anlayışları sonucunda hayatlarını kaybeden bebelerimiz...

Avrupa Birliği üyesi bir ülkede rögar kapağı yüzünden bu kadar çocuk ölmezdi, o kapakların kapatılmasını sağlayan bir düzenimiz olurdu.

***

Hep söylüyorum...

AB ile Avrupa aynı şey değil... AB, köhnemiş Avrupa kıtasını çağa taşımak için oluşturuldu...

Ve “kutsalların kutsalı” insanı odak alan yeni bir toplum anlayışıyla hareket ediyor...

Olmadık bir üslupla AB ile polemik yapanlar, AB’nin Bakanlar Kurulu sayılan Avrupa Komisyonu ile diğer üye ülkeler arasındaki çok doğal sayılması gereken tartışmalara da kulak kabartmalılar... Tartışma ve anlaşmazlıklar çok doğal... Çünkü AB, üyelerini değiştirmek için var... Değişim ise gerilimi de beraberinde taşıyor...

Türk medyası bu konulara biraz daha duyarlı olsa, Fransa’nın Çingenelere uyguladığı mezalim nedeniyle Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile Avrupa Komisyon Başkanı Barosso’nun da son zirvede neredeyse yumruklaşma raddesine geldiğini de ilk sayfalardan görürlerdi...

Ama bizler için sadece Türkiye var, başka bir şey de yok...

***

Zaten bu kadar yersiz ve gereksiz şişinme olmasa, çocuklarını rögar kapağını kapatmadığı için katleden bir ülke olduğumuzun da farkına varırız...

Ve fazla babalanmadan, sürünüp duran reformlara hız veririz...

On üçüncü İlerleme Raporu’ndaki eksikliklerin hala sürüp gitmesi, yönetimde bulunmuş ve bulunan herkes açısından yüz kızartıcı sayılmalı...

***

2010 yılı itibariyle...

AB’nin 1993 yılında eski sosyalist ülkeler için koymuş olduğu “Kopenhag Kriterleri”ni tamamıyla aşmış bir ülke değiliz.

Baksanıza, Fehime’nin ardından Diyarbakır’ın merkez Üçkuyular Mevkii’nde yıllar önce açılan ve içi su dolunca gölete dönen çukura serinlemek için giren beş çocuktan, beş yaşındaki Ahmet Eşmen ile yedi yaşındaki kuzeni Furkan Eşmen boğularak öldüler.

Burası adeta çocuk yutan çukurlar

cehennemi...

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İstanbul’da 2007 yılında, ağzı kontrplakla kapatılan rögara düşen beş yaşındaki Dilara Dumru’nun ardından, “AB üyesi olsak Dilara ölmezdi” demişti...

AB konusunda fikir serdetmeye meraklı olanlara rögar kapağı olmadığı için öldürdüğümüz çocuklarımızın listesini göndermeli...

Kopenhag Kriterleri’ni tabii ki daha derinlemesine yerine getiremeyiz... Çünkü henüz “rögar kriterini” aşmayı bile beceremedik.

Seksen küsur yılda rögar kapakları sorununu bile çözemeyen bir siyasetin bu ülkeye yararı ne peki?

Bizi, siyasetçilerin iktidar kavgasını seyrederken heyecanlanan seyirciler yapması mı?

Hiç yorum yok: