ekarakas@stargazete.com
Mehmet Altan Pazar günkü yazısında öğretmenlerin kopya çekmesindeki tuhaflığa vurgu yaptı.
Kopya çekme meselesini biraz deşerseniz altından ilginç anlayışlar da çıkabiliyor.
Kızım üniversiteyi bir ABD üniversitesinde okudu; bendeniz de okulun açılış gününe katıldım.
Geçmiş gün, yanılıyor olabilirim, galiba üniversitenin akademik işlerden sorumlu rektör yardımcısı (provost) idi, yeni öğrencilere çok güzel, çok ilginç bir konuşma yapmış idi.
Rektör yardımcısının üzerinde özellikle durduğu konu kopya konusu oldu; yeni öğrencilerin artık ailenin bir parçası olduklarını, her türlü zorlukta yanlarında olacaklarını, ama kopya çekmeyi ve plajiarizmi (intihal) asla affetmediklerini ve daha ilk kanıtlanan girişimde üniversite ile ilişkilerinin kesileceğini açıkça duyurdu.
ABD’de idare mahkemeleri, Danıştay da yok, mahkemelerin de “kopya çektim, beni okuldan attılar” diyen öğrenci ile ilgilenmedikleri biliniyor.
Türkiye’de ise bendeniz, artık, tecrübeli, kıdemli bir öğretim üyesi olarak kopya çektiği için okuldan atılan bir öğrenci pek hatırlamıyorum; bizde duvarlara siyasal slogan yazmak kopya çekmekten çok daha ağır bir suç olarak yorumlanıyor.
Kopya çeken öğrenci genellikle sınıfta bırakılır; zaten kopya çekmese sınıfta kalacak öğrenci için bu bir ceza mıdır?
Öğrenci kopya çekerek risk alır, başarırsa sınıfını geçer, başaramazsa cezası yoktur.
Her sene öğrenci gruplarımla bir fırsatını bulup bu kopya çekme meselesini tartışırım ve onlara bazı sorular sorarım ve hep aynı yanıtları alırım.
Sorduğum temel soru şudur: “Sınavlarda kopya çektiğini gördüğünüz bir arkadaşınızı, hoca farketmemiş ise, ihbar eder misiniz?”
Öğrencilerimin genelleşmiş ve biraz da kızgın cevabı ise hep “asla” olur, ihbarcının (muhbirin) arkadaşlık ortamından afaroz edileceğini söylerler.
Hemen arkasından aynı gruba şu soruyu yöneltirim: “Ders arasında bir arkadaşınızın çantasından parasını çalan başka bir arkadaşınızı, yine gözlerinizle şahit olursanız, ihbar eder misiniz?”
Bu soruya ise çok büyük bir çoğunlukla “evet ihbar ederiz” cevabı gelir.
Bir öğrencinin çantasından para çalmak, ismi üzerinde, para hırsızlığıdır.
İmtihanda kopya çekmek ise, özellikle çan eğrisi uygulamasının yaygınlaşmasından sonra, çok açıkça “emek hırsızlığıdır”.
Öğrenci gruplarımın senelerdir ürettiği ve değişmeyen cevap kalıbı ülkemiz zihniyet dünyasında para hırsızlığının emek hırsızlığından daha önemli olarak değerlendirildiği acı gerçeğidir.
Bu cevap kalıbının mantıksal sonucu paranın insan emeğinden, üstelik öğrenci yaşamında, daha değerli görüldüğüdür.
Senelerdir, bir kulbunu bulup tekrarladığım bu egzersizde, şimdiye dek, “kopya çeken arkadaşımı ihbar ederim” diyen bir öğrencime rastlamadım, mahalle baskısı var mıdır, bilemem.
Oysa, sanılanın tam aksine, kopyacıyı, kopyayı ihbar etmek en temel ahlak kuralı olarak anlaşılmalıdır.
Zira, başka bir arkadaşın, kendisinin bazen sabahlara kadar süren çalışmasını, emeğini korumaktır.
Bu yazımı “Hoca ihbarcılığı savunuyor” diye yorumlayanlar çıkabilir.
Hiç derdim değil.
Öğrenciye ilk öğretmemiz gereken şey çalışmanın önemi ve çalışmanın mutlaka getirisinin olacağıdır.
Kopyacının korunarak kopyanın değil.
Senelerdir aldığım cevapları yukarıda aktardım; Mehmet KPSS’de öğretmenlerin kopya çekmesine boşuna şaşırıyor bence
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder