15 Kasım 2010 Pazartesi

Eser KARAKAŞ / Zorunlu din dersine sorunlu yaklaşımlar’ (1)





 ekarakas@stargazete.com
Yazımın başlığını Star Gazetesi yazarı Sayın İbrahim Kiras’ın 2 Kasım 2010 Salı günkü yazısının başlığından aynen alıyorum.

Bu yazının amacı kesinlikle Sayın Kiras’la bir polemiğe girmek değil; yazılarımı izleyenler kişilerle polemiği hiç benimsemediğimi bilirler, arada sırada yaptığım, aynen bugün olduğu gibi, soyut görüşlerle bir tartışma ortamı yaratmaya gayret etmek.

Ve çok daha önemlisi, bu konu için, Sayın İbrahim Kiras ve benzer düşünce içinde olan arkadaşları anlama gayreti.

Kiras’ın yazısını özetlemeyeceğim, arzu eden internetten www.stargazete.com adresinden girip bakabilir ama anafikir ortaöğretimde zorunlu din dersi öğretimine muhalefet eden kesimlere eleştiri.

Sayın Kiras’ın yazısında katıldığım, katılmamın mümkün olmadığı yanlar var; ama daha önemlisi anlamakta çok zorlandığım konular.

Kiras yazısının dördüncü bölümünde seçmeli din dersine ilişkin şöyle diyor: “Öğrencilerin ‘din dersi alanlar ve almayanlar’ diye ikiye bölünmesi... Olacak şey değil!”

Bu görüşe aynen katılıyorum ama çözümü de devlet okullarında yani yaklaşık tüm harcamalarının vergi gelirleriyle karşılandığı bir okulda din dersinin okutulmamasında görüyorum

Bu okullarda din felsefesi, din sosyolojisi, din tarihi gibi konular, çok önemli oldukları muhakkak, ilgili derslerin müfredatı içine alınır ve branş hocaları tarafından öğretilir.

Konu çok önemli ve kapsamlı olduğu için lafı uzatmadan konuya girmek, bugün için çok gerçekçi gözükmese de kendimce “en iyi” çözümü sunmak istiyorum.

Sayın Kiras’ın görüşlerine en büyük birinci eleştirim çok daha genel ve olumsuz bir eğitim-öğretim çerçevesini veri olarak kabul edip, tahlillerini bu veri çerçeve içinde yürütmesi.

Bunların başında da sistemin homojenliği, çeşitliliğe kapalılığı (isterseniz tevhid-i tedrisat da diyebilirsiniz) konusu geliyor; velilerin, çok ama çok genel bir anayasal çerçeve ortak paydası içeren okullar içinde tercih yapabilmeleri, isteyen ailelerin çocuklarını vergi gelirleriyle finanse edilmeyen özel ama müfredatı değişik okullara yazdırabilmeleri konusu neden tartışılmıyor, savunulmuyor?

Devlet bu okullar üzerinde denetimini sadece anayasanın temel ilkeleri ve çok daha demokratik yorumlanacak bir “kamu düzeni” üzerinden yapmalıdır.

Bu okulların özel ya da bir vakfa bağlı olmaları fakir ailelerin buralara çocuklarını göndermelerine engel olmayabilir, örnekler önümüzdedir.

Bendeniz, laikliği ama laik devlet yapılanmasını çok önemseyen, laik devlet tanımının da herşeyden önce bütçeden geçmesi gerektiğini savunan bir vatandaşım; bu açıdan son derece önemli gördüğüm din eğitiminin ve özellikle pratiğinin öğretilmesinin çok kozmopolit bir nüfusa açık ve vergilerle finanse edilen devlet okullarında sakıncalı, laikliğin de özüne aykırı görüyorum.

Yukarıda belirttiğim gibi birinci eleştirim zorunlu din dersi öğretiminin bir mengeneye benzeyen mevcut sistem veri alınarak yapılması.

Bu çerçevede Sayın Kiras’ın “Dinin izlerinin hiç değilse toplumsal hayattan kazınmasını isteyen görüşün mensupları bunlar” ifadesine katılmam da mümkün değil, zira çok marjinal bir kesim dışında dinin izlerinin toplumsal hayattan silinmesini isteyen pek yok ve zaten bu sosyolojik olarak, tarihsel olarak mümkün de değil, arzulanacak bir şey de değil; burada “marjinal” tabirini sayısal anlamda değil önem anlamında kullanıyorum.

Ancak, tekrar ediyorum, laik devleti önemseyen ve hepimizin huzurlu birlikteliğinin ön koşulu olarak gören, laikliğin bütçeden geçtiğini ya da geçmesi gerektiğini bilen biri olarak vergi gelirleriyle din pratiği dersi okutulmasına da, yine mesela Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mevcut yapılanmasına da karşı birisiyim.

Bu konuya, kısmet olursa, yarın devam edeceğim.

Hiç yorum yok: