12 Eylül referandumu Türkiye yargısında yeni bir yapılandırmaya neden olacak.
“Yeni bir yapılandırma” kavramından korkmamak lazım zira yargı mutlaka ama mutlaka yeni bir yapılandırmayı gerektiriyor.
Bunu görmek için yargı erkinin, özellikle yüksek yargının kararlarını biraz incelemek, bu kararlardan AİHM’e taşınanlarının akıbetini izlemek yeterli.
Daha önce çok yazdım ama bir kez daha yenilemekde mahsur yok, yargı, özellikle yüksek yargı kararlarının meşruiyetini evrensel hukukdan çok ne anlama geldiği çok belirsiz bir kurucu ideolojiden almayı tercih etti.
Ve bunu yaparken de “ulusal çıkar”, “kamu yararı” gibi çok tehlikeli, ne anlama geldiği pek belli olmayan, bilimsel tanımı olmayan, olamayacak kavramlara sığındı, kararlarında ulusal çıkar, kamu yararı gibi kaypak anlayışları hukukun matematiğinin önüne geçirdi, bunu yaparken, yani hukuku gözardı ederken de ulusal çıkarı, kamu yararını koruduğunu iddia etti ama aslında koruduğu bir azınlığın belki yasal ama hukuk dışı çıkarları, yerleşik çıkarları oldu.
Bu nedenlerden 12 Eylül referandumunun sonucu çok hayırlı oldu, yargı çekinilmemesi gereken yeni bir yapılandırılmaya konu olacak.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı azınlıklara 70’lerde yabancı diyebilecek kadar seviyesiz ve cahilane kararlar üreten yargı erki 2000’lerde de Hrant Dink kararını üretti, 367 kararını üretti, ulusal çıkarı bahane ederek yerleşik çıkar gruplarına hizmet eden telekom kararını çıkardı, türban kararını çıkardı vs.
Ve bu kararların tümünün bugün anlamsızlığı ayan beyan ortada; kararları zamana bu kadar dayanaksız bir yüksek yargıya yargı demek zaten kolay değil.
ABD Federal Mahkemesinin, AİHM’in eski kararları bugün taş gibi ayaktalar ve özgürlük yolunu aydınlatıyorlar, bizim yüksek yargının kararları da karartıyorlar.
Yargıdaki yeni yapılanma sonrası, belirli bir vadede, ulusal çıkar ve kamu yararı kavramlarının bugüne kadar olduğu gibi yanlış ve yanlı yorumlanmasının terkedileceğini bekleyebiliriz.
AMA, önemli olan bu yanlı ve yanlış kamu yararı kavramının yerini neyin alacağı.
Temennimiz, beklentimiz bugüne kadar cari olabilmiş yanlı ve yanlış kamu yararı kavramının yerini evrensel hukuk ilke ve anlayışının alması.
Yeni yapılacak anayasaya İspanyol anayasasının 10. maddesinin aynısını yerleştirmek yani TBMM tarafından usulünce onaylanmış uluslararası temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşmelerin anayasa maddelerinin yorumunda temel alınmasını sağlamak atılacak ilk özgürlükçü adım olmalı.
Ulusal çıkar ya da kamu yararı gibi kaypak kavramların yerini bir “toplumsal ahlak” kavramının alması ihtimali, zayıf bir ihtimal dahi olsa, olabileceklerin en kötüsü.
Çıkarın, yararın ulusalı, kamusalı olamayacağı, bu kavramların matematik olarak tanımlanamayacağı gerçeği gibi, toplumsal ahlak kavramı da olamayacak, tanımlanamayacak bir kavram.
Toplum; çıkarları, yararları ve dahi ahlak anlayışı birbirinden farklı kişi ve gruplardan oluşur.
Önemli ve arzulanan olan bu farklılıkları evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde beraber tutabilmek, yaşatabilmektir.
Kurucu ideoloji eksenli bir kamu yararı ne kadar yanlışsa farklı bir ekseni temel alacak ve hukuka yansıtılacak bir toplumsal ahlak kavramı da o kadar yanlış olacaktır.
Kemalist toplum modeli ütopyası kadar ortak bir ahlak anlayışına sahip toplum modeli arayışı da yanlıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder