Dün gene bunaltıcı ölçüde siyasi bir gündü. Siyasi partilerin grup konuşmaları bir yandan, CHP’deki tüzük tartışmaları diğer yandan gündemi kuşatmış...
Taksim’deki alçakça saldırı ardından hepimize rahat bir soluk aldıran eylemsizlik durumunun Haziran’a kadar uzatılması, yeniden hararetle “Kürt sorununu” tartışma listesinin başına yerleştirmişti.
Medya ise adeta kendi içindeki gelişmelere kilitlenmişti.
Siyasi, güncel ve kendi içine dönük bir resim söz konusuydu...
***
Dünya gündemindeki ABD ara seçimleri de...
18/29 Ekim tarihlerinde Japonya Nagoya’da toplanan “Biyolojik Çeşitlilik Konvansiyonu”nun, iki hafta süren müzakerelerinin son gününde doğa çeşitliliği ile ilgili tarihi bir anlaşmaya varması da gündemimizde pek yer bulamıyordu...
***
Hâlbuki... Dün... İstanbul’da... Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde...
Siyaseti konuşan ama siyasal sistemi konuşmayan...
Din, ırk ve mezhep tartışmalarını da aşamayan makûs talihimizi neden değiştiremediğimizi de kurcalamayan mevcut durumun kromozomlarını sorgulayan bir anma toplantısı vardı.
Ulusal Kurtuluş Savaşı komutanlarından, Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’nın anısına gerçekleştirilen “Kâzım Karabekir Paşa Sempozyumu”na, Göztepe’den de büyük dedemin köşküne komşu sayılan Kazım Karabekir’in babamın yaşıtı olan büyük kızı Hayat Karabekir Feyzioğlu’ndan nazik bir davet aldım.
Sempozyumda, Kâzım Karabekir Paşa’nın hayatı, siyasi, sosyal, iktisadi, kültürel ve bilimsel alanlardaki görüşleri ve çalışmaları yanında; Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet tarihine yeni bilgi, belge, yorum ve sentezleri kazandırmak ve Kâzım Karabekir Paşa’yı daha yaygın olarak tanıtmak amaçlanmıştı.
***
Türkiye’deki bir türlü değişmeyen siyasal düzenin kara yüzü, Kazım Karabekir’in yaşam öyküsünün şu paragrafında gizlidir:
“Kâzım Karabekir, 9 Kasım 1924’te CHP’den istifa ederek 17 Kasım’da Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurucuları arasında yer aldı ve bir süre sonra da bu partinin genel başkanı oldu. Ancak hükümet, Takrir-i Sükûn Kanunu’na dayanarak 3 Haziran 1925 tarihinde bütün memlekette irticayı tahrik etmesi nedeniyle Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılmasını kararlaştırdı.”
***
Bu paragrafın tercümesini Çağlar Keyder, “Devlet ve Sınıflar” adlı kitabında şöyle yapar:
“1924’ten sonra Kemalist grup gittikçe daha sekter biçimde davranarak önce eski İttihatçıları tecrit etmeye daha sonra da Mustafa Kemal’in muhtemel rakiplerini pasif konumlara itmeye girişti. Bu girişim iki aşamada tamamlandı: 1924’te, Meclis’te Mustafa Kemal’in kişisel yetkisini denetlemeyi ve sınırlamayı, tek başına iktidar olma eğilimini önlemeyi amaçlayan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulmuştu. Bu parti, kuvvetler ayrılığı ve Meclis’in hükümet üzerindeki kontrolünün artmasını savunuyor. İstiklal Mahkemeleri’nin temsil ettiği keyfi yargı yetkisine son verilmesini istiyordu. Kemalist kanat Kürt isyanını fırsat bilerek bu partiyi kapattı ve milliyetçi hareketin eski kahramanları olan önde gelen üyelerini yargı önüne çıkardı. 1926’da Mustafa Kemal’i hedef alan bir suikast teşebbüsü, hâkim kanat karşısında hala bir tehlike oluşturdukları düşünülen İttihatçıları içine alan bir fesat senaryosunun sahneye konulmasına imkân verdi. Yargılamalar sonucu önde gelen İttihatçıların bazıları asıldı, beraat edenler ise Mustafa Kemal’in ölümüne kadar siyasal hayatı terk etti. Böylece, İttihatçılardan Kemalist gruba girmemiş olanlar tasfiye edildi. 1927’de de, potansiyel rakiplerden bir grup daha sürgüne gönderildi ve bunlar kişisel olarak bağışlanmadıkları sürece ülkeye dönemedi. Kemalist kanat kendini, ancak 1929’da bu baskıları mümkün kılan Takrir-i Sükûn Kanunu’nu askıya almaya yetecek kadar ölçüde güçlü hissetti.”
***
Dün gene çok siyasi bir gündü ama siyasal sistem hiç konuşulmadı.
Hâlbuki bu çok önemli eksiği gidermek için İstanbul’da adına sempozyum düzenlenen Kazım Karabekir Paşa’nın yaşam öyküsüne bakmak yeterliydi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder